yedinci sayfa | gidiyor muyuz?

63 12 74
                                    

CHOI LENORE

Saygıyla eğildiğim hocanın yanından uzaklaşırken birkaç adımımı geriye doğru atmış, ona sırtını dönmeden önce saygısızlık olmasın diye yüzümden gülümsememi silmemiştim. Koridorda ilerlemeye devam ettiğim sırada da biraz gülümsüyordum, sorduğum soruya ters bir cevap alacağımdan korktuysam bile kadın hoş bir cevap vermişti. Kibar ve kaliteli bir kadın olduğu belliydi, modayı çok seviyordu ve bizi de bu konuda hevesli yapmak için uğraşıyordu.

Üzerimde duran gri salaş örme hırkamın yakalarını vücuduma sıkıca sardım, adımlarım üzerinde sekerek ilerlerken pantolonumun bol paçalarının birbirine sürtüyordu, bir an önce beni fakültenin dışında bekleyen Jisung'un yanına ulaşmak istiyordum.

Az da olsa kalabalık olan koridorda ilerlerken hızımı gittikçe arttırdım, seri yürüme ile başlayıp koşar gibi kapıdan çıktım ve birkaç saniye hızımı alamadığım için merdivenlerin başlangıcına kadar kaydım. Ancak kendimi tutabildim, çok yakınımda duran birkaç kişinin sohbetlerini bölüp bana baktıklarını umursamadım ve yolun kenarındaki çöp kutusunun yanında duran Jisung'u gördüm. Kalçasını oraya dayamış, elindeki telefona bakıyordu. Siyah şişme montunun önü açtıktı ve içinde beyaz bir tişört vardı, siyah dar pantolonu incecik bacaklarını sarıyordu ve asker postallarını ritim tutar gibi sallıyordu. Ben ise onun havalı enerjisini yumuşatmak için yanına yaklaştım.

"Yoo!" diye seslendiğimde merakla kafasını kaldırdı, kocaman açılan gözleri ve önde büzüşen dudaklarıyla bir sincabı andırıyordu. Beni gördüğü anda gülümsedi ve çöp kutusundan çekilip kollarını açtı. Hemen sarıldım, hırkamın tüylü dokusunu sıvazladığını hissettim.

"İşini hallettin mi?" diye sordu telefonu cebine atarken. Yoldan geçerken diğerlerini de toplamak için yürümeye başladık, hemen içimdekileri döktüm.

"Evet ya, kolay oldu. Her seferinde geriliyorum ama neyseki rast gidiyor."

"Çok şükür. Benim Bay Moon gibi değil en azından."

Anlattıklarını hatırlayınca, "O adam senin imtihanın." dedim. Makalelerini tam zamanında bitirip teslim etse de saçma yerlerden puan kırmak konusunda ısrarcıydı. Jisung kaç kere yüzleşmeye gitmiş, eli boş dönmüştü. Genel olarak gıcık bir adamdı, takım elbisesini giyişi bile tuhaftı. Konuşması gereksiz yavaş olduğu ve lafı dolandırıp asla sonuca getirmediği için Jisung ondan doğru düzgün bir açıklama alamazdı.

"Dertlendim yine bak." dedi. Kıkırdadığımda iç çekti, konuyu değiştirmek için "Seungmin ile Changbin hyung bizden önce gitmiş Yongbok ve Minho hyungun yanına. Onları alırız, Chan hyung ile Jeongin'i de toplayıp bize geçeriz." derken onun tarafında olan kolumu alıp kendine çekti ve saatime baktı. "Vaktimiz var."

"Ne bu acelemiz?" diye sordum.

"Ya şöyle," dedi ve saatim için tuttuğu kolumu aşağı indirdi ama bırakmadı. "Pazar günü bizim sahne var ya, sen de geleceksin zaten, cuma ve cumartesi bir yerlere gidelim diyoruz."

"Aa," derken ağzım kulaklarıma varıyordu. O da bu hâlime kıkırdadı, bana döndürdüğü kafasını yavaşça öne alıp eğerken gözlerini kapatır gibi oldu. Ben hâlâ ona bakmayı sürdürüyordum. "Çok iyi düşünmüşsünüz. Nereye gideceğimiz belli mi?"

"Böyle fazla uzaklara gitmeden, yakınlarda bir ev kiralayalım dedik."

"Bunu ne ara konuştunuz anasını satayım?" dediğimde güldü ve refleks olarak kolumu sıktı.

"Minho hyung çok istedi aslında." dedi omzu silkerek. "Bizimle geldiğinde stilist olarak sana sözleşme sunacakları için önceden bir kutlama olsun diye."

sunflowers still grow at night | han jisungWhere stories live. Discover now