Hanın avlusunda olan korumalar ıslığı duymaya başladıklarında korkuya kapılmışlardı. Herkes bunu beklese de gelmeye cesaret edeceğini düşünmemişlerdi. Saldırı pozisyonuna geçemeden her birinin etrafı karanlıkla kaplanmış, saniyeler sonra cansız bedenleri teker teker yere düşmeye başlamıştı.

Yuan, ıslığını çalmaya devam ederken liderin odasından çığlıklarla kaçan birkaç kızı görmek midesini bulandırmıştı. Kimseyi sağ bırakmak istemediği için içeride çıkan herkes de teker teker karanlıkla kaplanıp düşüyordu.

Beklemediği şey ise odaların birinden çıkan Jin Zixuandı. Saldırmaya hazır bir şekilde odadan çıktığında Yuan hemen ıslığının tınısını değiştirmişti. Böylece onu kaplayan karanlık onu oradan uzaklaştırmıştı. Onun burada olacağını hiç düşünmemişti. Jin Ling babasının onların yanına geleceğini söylediği için Yunmeng'te olduğunu düşünüyordu. Güvenli bir şekilde uzaklaştığından emin olduğunda ona doğru gelmeye çalışan korumaları ve atılan okları görünce gülmüştü. Elinin bir hareketiyle okları uzaklaştırmıştı.

Islık çalmaktan sıkıldığı için, bir süre onları izlemiş ve el hareketleri ile toplanan karanlığı yönlendirmişti. Çok uzun sürmeden avlu insan yığınıyla dolmuştu. Yuan, sona geldiğini düşünerek gülmüş ve çatıdan inerek adamın odasının önüne gelmişti. Ne kadar korkak olduğu, dışarı çıkmamasından ve odasına kapanmasından anlaşılıyordu. Üzerinde olan siyahlığın kaybolmasına izin veren Yuan içeriye kendi olarak girmişti. Kırmızı gözleri de yavaşça eski haline dönerken Jin sekt liderinin onun yüzünü görmesiyle yaptığı ifade kahkaha atmasına sebep olmuştu.

Ona bir bakış attıktan sonra odada gezinmeye başlamıştı.

"Selamlar, Jin sekt lideri, beni sanırım tanıyorsunuz. Ben, Lan Yuan. Babalarımı çok iyi tanıdığınızı düşünüyorum zira birisi canının alınması için emir verdiğiniz adam. Ne kadar harika! Birisini öldürmenin ne kadar basit olduğunu bana siz öğrettiniz. Hayatımı berbat eden sizsinizz"

Sona doğru yüksek çıkan sesi ile sinirlendiği için titreyen ellerini fark edip sakinleşmeye çalıştı.

Adamın yanına yaklaşıp, çıkardığı hançerini elinde sallamaya başlamıştı.
"Bir çocuğun, annesine ihtiyaç duyduğu dönemlerde onun yalnız kalmasını sağlayan iğrenç bir adamsınız."
Hançerini adamın bacağına saplayıp çıkarmıştı.

Adamdan biraz uzaklaşıp, masadan aldığı bezle hançerini silmeye başlamıştı. Adamın bacağını tutup acıyla bağırması hoşuna gitmişti.

Bacağını tutan adam sinirle karşısındaki gence bakmıştı. Sektlerin bile en başında olan yerin lideri olarak bir çocuk tarafından aşağılanmak, tek sahip olduğu şeyi yani gururunu düşürmüştü. Sinirle, "Sen de, onun gibi aşağılıksın. Onun öldürülmesini sağladığım zaman seni de katmalıydım." diye konuştu.

Yuan, adamın dedikleriyle elindeki bezi hızlıca onun üstüne atmış gözleri öfkeyle kırmızı rengine dönmüştü. "Ne dedin sen?! Asıl aşağılık sensin, senin yerin cehennem!" Hızla adamın üstüne yürürken hançerini kalbine saplamak için hazırdı.

Bir anda açılan kapıyla, olduğu yerde durmuş sinirli bir şekilde kimin geldiğine bakmıştı. İçeriye gireni görmeden önce çalmak için hazırlandığı ıslığı gelen kişiyi gördüğünde yerini korkuyla çarpan kalbine bırakmıştı. Bir kaç adım geriye giderken yanında onun dağılan dikkatini kullanıp kol yeninden çıkardığı bıçağı ona atmaya hazırlanan adamı fark etmemişti.

Elinde tuttuğu siyah flütü ile içeriye giren kişi, dikkatle oğluna bakıyordu. Olayları duyduğundan bu yana şüpheleniyordu ki, bugün oğlunu takip etmesiyle bunda haklı olduğunu öğrenmişti. Onun korkulu gözleri iç çekmesine sebep olurken, adamın fırlattığı bıçağı fark ettiğinde sinirle kırmızıya dönen gözleriyle flütünü tuttuğu eli sallayıp bıçağın düşmesini sağlamıştı.

海誓山盟 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷 Onde histórias criam vida. Descubra agora