7. Bölüm

2.3K 210 285
                                    

Selamlar, bu seferlik başa yazıyorum çünkü önceki bölümün bildirimleri ile bir sıkıntı oldu sanırım. O yüzden eğer o bölümü okumadıysanız lütfen önce ona bakmayı unutmayın✨🌼
Umarım bölümü seversiniz🖤
                                     🏹🏹🏹

Yunmeng sektinin askerleri aceleyle toplantı salonuna girmişlerdi. Liderlerini selamlayan askerlerden birisi konuşmaya başladı. Olanları anlatmış, ve şöyle demişti. "Efendim, Nereye gittiğini bilmiyoruz. Genç efendi Yuan ile bir anda gözden kayboldular."

Jiang Cheng duyduklarını sindirmeye çalışırken, salona giren Jin askerleri, liderlerine haber vermişlerdi.
''Wei wuxian, Efendi Jin Zixun'u öldürdü ve kaçtı! Takip edemedik efendim."

Salonda herkesten bir şaşkınlık nidası yükselmiş ve herlesin gözleri Jiang Cheng'e dönmüştü. Jiang Cheng kardeşinin böyle bir şey yapacağına inanmıyordu. İnanmak istemiyordu. Herkese sinirli bir bakış göndermiş ve hızlıca salondan çıkmıştı. Onun nereye gidebileceğini biliyordu. Askerlerine işaret verdi ve hep beraber kılıçlarına binip ilerlemeye başladılar.

Jiang Cheng çıktıktan sonra arkasında şaşkın ve kötü konuşmalar bırakmıştı. Salonda olan herkes Wei Wuxian hakkında atıp tutmaya başlamış, onun zaten böyle bir şey yapacağını bildiklerini söylüyorlardı.

Olayları duyan Lan Xichen, Jiang Cheng çıktıktan sonra arkasından çıkmaya gidiyordu ki kardeşi ondan önce davranmış ve hızlıca salonu terk etmişti. Xichen de arkasından çıkıp, kılıcına binen kardeşini aynı şekilde takip etmeye başladı. Jiang Cheng ve adamlarını görmüşler, onların arkasından ilerliyorlardı.

Toplantı salonunda ise sinirden köpüren bir lider bırakmışlardı. Jin sekt lideri sinirle emirler vermeye başladı. "Wei Wuxian! Böyle olacağını biliyordum herkese haber verin! Gelmek isteyen bütün sektleri toplayın. Artık çok oldu, ondan kurtulmadan geri dönmeyin!" diye adeta salonda gürlemişti.

Askerler onun emirlerinden sonra her yere haber yollamaya başlamışlar, ve bir kısmı da gidenleri takip etmek için gönderilmişti.

Olanlardan habersiz Wei, eski evlerinin önünde oğlunu kucağından indirdi. Endişeli bir şekilde "Xin nine, Hong ve Tong! Burada mısınız?" diye seslendi. Bir süre sonra önünde beliren üç karanlık silüet ile biraz da olsa rahat bir nefes aldı. Yuan'a bakıp, "A-yuan abilerinle oynayın, ben Xin nine ile biraz konuşup geleceğim yanınıza tamam mı?" diye sormuştu.

A-yuan onları görünce mutlulukla gülümsemiş, ellerini çırpmıştı. "Siji çok öjledim! Biy süyü anlatmam geyeken şeyley vay! Tamam baba~ bij oynayıj~" demiş ve hemen onlara burada olmadığı zamanlarda yaşadıklarını anlatmaya başlamıştı. Anlatırken de onlarla beraber ilerliyordu.

Wei ona gülümseyip, onların evin arkasına doğru gitmelerini izlemişti. Xin nine'ye bakan Wei, biraz önce yaşadıklarının şokunu hala atlatamadığını yeni yeni fark ediyordu. "Xin nine.. A-yuan, o kendini kaybetti. Birisinin ölümüne sebep oldu! Bana demiştin ki küçük olduğu için bir sorun olmayacak! Şimdi ne yapmalıyım.." diye ona üzgün bir bakış attı.

Xin nine, onun endişeli halini görünce gözlerini hüzün kaplamıştı. "Ah, benim bahtsız yavrularım. Küçük olduğu için sorun olmaması gerekiyordu. Olmamalıydı da, olayın nasıl olduğunu tam olarak anlat bana, eminim bir şey tetiklemiştir." diye konuşmuştu.

Wei, ne olduğunu hiçbir şey atlamadan anlatmış, onun vereceği cevabı beklemeye başlamıştı. Xin nine ise dinlediği olayla küçük bir gülümseme sunmuştu. Onun omzuna elini koyup sıkmış," A-yuan kucağındaysa eminim çok korkmuştur, çocuklar hisseder. Onun sana zarar vereceğini hissettiği için kendini kaybetmiş olmalı. Bir insanı öldürse bile, emin ol onun suçu değildi. Böyle şeylerin sadece çok korktuğu ve değer verdiği kişiye zarar geleceğini düşündüğü zaman ortaya çıkması normaldir. Normal hayatını etkilemeyecek, endişelenme." demişti.

海誓山盟 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷 Where stories live. Discover now