4. Bölüm

2.2K 218 95
                                    


Wei Ying, özlem duyduğu adamın söylediği cümleyle bir süre şaşırmış bir şekilde bakmıştı. Bir an için gerçekten onunla gitmek istemiş, oğullarına beraber bakmalarının ne kadar güzel olacağını düşünmüştü. Sonra ise ifadesini dalga geçen bir şekile alıp soğukça güldü.

''Seninle Gusu'ya dönmek mi? Ceza almam için değil mi! Tabi ya siz Lan'lar karanlık efsunun adına bile dayanamıyordunuz!? Benimle kafa bulma, seninle hiçbir yere gitmiyorum.'' Ona bakan gözleri soğuktu ama dikkatli bakıldığı zaman içinde olan üzüntüyü, özlemi ve kırgınlığı görebilirdiniz.

Lan Zhan onun yanlış anladığını anlayınca kendini açıklamaya çalıştı. ''Hayır, ceza değil! Sadece..'' cümlesine devam edemedi. Onu ne için götürecekti? Kendisi de bunu bilmiyordu. Tam sözüne devam edecekti ki bir ses aralarına girmişti.

Jiang Cheng, olayın şokunu atlatınca hızlıca yanlarına gelmiş ve Ying'in önüne geçip kararlı bir şekilde Wangji'ye bakmaya başlamıştı. ''İkinci efendi Lan, kardeşim her ne yaparsa yapsın bu Jiang sektinin sorumluluğundadır. Burada sizi ilgilendiren bir olay göremiyorum.'' diye söyledi.

Lan Zhan onun da araya girmesiyle daha çok umutsuzluğa kapılmış, son kez sevdiği adama bakıp bir şey söyleyecek gibi olmuştu. Ama söyleyemedi ve gözlerinde görülen hayal kırıklığı ile onlara arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Xichen de onların yanındaydı ve Wangji gidince son kez Jiang Cheng'a bakmış ve kardeşinin arkasından ilerlemişti.

Wei Ying, gidenlerin arkasından dalmış bir şekilde bakarken hissettiği kollar ile önüne dönmüştü. Jiang Cheng ona sarılmış ve yorgunluğu sebebiyle neredeyse üstüne yığılmıştı. ''Baş belası.. 3 yıldır.. 3 yıldır neredeydin!? Hiç gelemeyeceğini düşünmeye başlamıştım.'' sesi hiç titremese bile acısı anlaşılıyordu.

Wei de ona sarılmış ve sesini neşeli çıkarmaya çalışmıştı. ''Oo Jiang sekt lideri, görmeyeli baya yumuşamışsınız?'' diye dalga geçti.

Jiang Cheng, duyduğu sözlerden sonra kaşlarını çatmış ve onu iterek omzuna bir tane geçirmişti. ''Sen hiç değişmemişsin, hala aynı baş belası.'' diye söylense de kardeşini gördüğü için çok mutluydu. Onun kol yenini tutmuş, bırakmayı düşünmüyordu.

''Eve dönüyoruz, ablam senin yokluğunda o kadar çok üzüldü ki seni bu kadar kolay bırakmayacağım. Gittiğimizde güzel bir dayak yiyeceksin.'' diye sinirli çıkan sesiyle söylendi.

Wei Ying ablasını duyduğu gibi içini kaplayan özlem duygusuyla heyecanla kafasını sağlamıştı ki aklına oğlunun uzun süre ondan uzak kaldığı geldi ve gözleri endişeyle parladı. ''Jiang Cheng önce bir yere uğramamız lazım.'' diye söyledi.

Jiang Cheng anlamasa da nereye gittiklerini sorduğunda cevap alamadı. En sonunda sormaktan vazgeçti ve onunla beraber gitti. Geldikleri yer ise onun daha çok şaşırmasına neden olmuştu. Burası mezar höyükleri değil miydi en lanetli yer, onlar ilerlerken yan taraflarında gördüğü yaratıklar, Jiang Cheng'a saldırmak istiyor ama Wei'yi gördükleri gibi kaçıyorlardı. O etrafı merakla incelerken, kulübe benzeri bir yapının önüne gelmişlerdi.

Wei Ying, evinin önüne geldiğinde giysilerini kontrol etti ve kan lekesi olmadığından emin oldu. Jiang Cheng gelmeden üstünü değiştirdiği için onda da yoktu. Emin olduktan sonra seslendi. ''A-yuan ben geldim'' oğlunu beklemeye başladı.

A-yuan onun sesini duyunca çizdiği resmi bırakmış hemen dışarıya koşmak istemişti. Ama yanında olan Hong ve Tong başka bir insanın varlığını hissedip onu durdurmuşlardı. ''A-yuan önce biz kontrol edelim sonra sen gel tamam mı?'' diye söyledi Hong. A-yuan kafasını sallamış onları beklemişti. Kontrol ettikten sonra A-yuan'a gitmesini işaret ettiler. A-yuan aynı heyecanıyla kapıdan çıkmış babasının yanına koşmuştu. Onu kucağına almasını istemiş. Aldığı zaman da hemen boynuna sarılmıştı. ''A-yuan babayı çok öjledi!'' demişti. Ardından ise göğsüne yaslanıp yeni fark ettiği mor giyimli adama bakmaya başladı. ''Baba bu kim?'' diye merakla sordu.

海誓山盟 - 𝓦𝓪𝓷𝓰𝔁𝓲𝓪𝓷 Where stories live. Discover now