that you all have guns and you never put the safety on,

169 22 30
                                    

Güneşin tüm gücüyle kaldırımları ısıtmayı sürdürdüğü mart çıkışları Yokohama'daki hiçbir öğrenci, gömleğinin üstten birkaç düğmesini gevşetmeden o günü geçiremezdi. Yılın en sıcak zamanlarına son hızla ilerlemiyorlarmış gibi küresel iklim sorunları dünyanın dengesini daha da alt üst ettiğinden, özellikle hormonlarınızın sürekli bir dinamik içerisinde olduğu lise dönemlerindeyseniz, sırtınızdan aşağı bırakılan buz taneleri bile bu bunaltıcı sıcaklığı birkaç dakikadan daha uzun süre engelleyemezdi.

Eh, Takami Keigo fazla terleyen bir yapıya sahip olmadığı için onları izleyen tanrılara gerçekten de şükrediyordu bazen. Onun aksine sıcaktan nefret eden Usagiyama Rumi ise beyaz saç tellerini sırf ensesini biraz olsun rahatlatmak için dağınık topuz yaparak tepede toplamış, gömleğinin düğmelerini de göğüs dekoltesi bırakmayı umursamadan toplum tarafından ayıplanmayacağı en uç noktaya kadar çözmüştü -ayıplansa da ne kadar umurunda olacağı tartışılırdı gerçi.

"Seviştiğinizde sinir bozucu bir şekilde belli oluyor." dedi Rumi, kelimeleri Keigo'nun suratını buruşturması için yeter de artardı. "Sen çok uysal oluyorsun, Touya da daha gürültücü."

"Öncelikle, biz sevişmiyoruz." Keigo dondurmasının damaklarında erimesini beklemeden söyledi. "Seks yapıyoruz. Arada fark var."

Rumi umursamazca omuz silkti. "Tabii, sana göre. Çoğu insan için aynı şey."

"Çoğu insanın sevişmekle seks yapmayı aynı kabul ediyor oluşu bunu doğrulamı-"

"Biliyor musun, unut gitsin." dedi beyaz saçlı kız, dondurmasından geriye kalan tahta çubuğu yanından geçtiği çöp kutusuna atarken. "Kelimelere takıntılısın sadece."

Keigo somurttu, elindeki dondurmadan küçük bir ısırık daha aldı ve soğuk parça ağzı içinde dolaşıp hızla erirken takıntılı falan değilim, diye geçirdi içinden. Geçen haftalardan birinde her zamankinden farksız, sert bir seksin ardından tuttukları otel odasının yumuşatıcı kokan örtüleri üzerinde uzandıkları sırada Todoroki Touya da aynı bu kelimeleri ona sarf etmişti yaptıklarının gerçek öpüşme olmadığını söyleyen Keigo'ya karşı. Kelimelere takılıp duruyorsun. Touya bunu umursamaz, biraz da alaycı bir üslupla söyleyip yataktan doğrulsa da Keigo o an da tıpkı şimdiki gibi söyleyecek söz bulamayıp somurtmakla yetinmişti. Ona kalsa hayat cidden bunaltıcıydı, para basan ebeveynleriniz olsa da bu kişiler genelde sizi en yüksek mevkideki okullara gönderip cebinize de bir kredi kartı ya da yüklü miktarda nakit sıkıştırdığında gerçek bir anne ile baba olduğunu düşünen insanlardı -örneğin, Keigo onlara anne/baba demekten de çekinirdi- ve bir liseli olarak birçok sıkıntıyla baş etmek zorunda kaldıktan sonra yaşadıklarına isim vermekte zorlandığını söyleyebilirdiniz. Gerçi Keigo her zaman bu konularda zorlanan biri olmuştu, kelimeleri öylece kullanmaktan hoşlanmıyordu fakat çevresinde söylediklerinin altında yatan anlamlardan haberdar olan çok az kişi bulunduğundan ister istemez kendisi de çoğu yargısını aşındırarak bu noktaya kadar gelmişti. Yine de konu sevmek, sevişmek, öpüşmek ve benzeri birliktelik kanıtlarına geldiğinde bunların gerçekten de öylesine söylenmeyecek kadar özel duygular içerdiğini düşünüyor; gelişigüzel bir şekilde kullanmaktan kaçınıyordu ki Tanrı aşkına, böyle acele bir dünyada insanlar sarılmalarını bile üç saniyeden uzun tutmazken bazı konularda duraksayıp düşünmeye karar veren Takami Keigo'yu kim yargılayabilirdi ki? Rumi de çoğu zaman üzerinde durmamayı tercih ediyordu.

"Sabah seni alırım." dedi beyaz saçlı kız geniş, müstakil evin önüne geldiklerinde. Onun aile evi sokağın sonundaki bir başka müstakil evdi ve Takamilerin evine kıyasla bahçedeki rengarenk çiçekler, ahşap çardak ve Rumi ile kardeşlerine ait farklı renklerdeki üç bisikletle çok daha samimi bir havası vardı. Keigo bile kendi aile evinin önüne geldiğinde içeride kimsenin olmadığı bilinciyle derin bir nefes çekiyordu, çocukluğundan beri okuldan eve geldiğinde onu bekleyip hoş geldin diyecek biri olmayacağına alışmak için uğraşmıştı.

"Yok, bensiz git." dedi Keigo bahçe kapısından geçmeden önce. "Maçlar yaklaştığı için her sabah antrenman yapmaya karar verdik bu hafta."

Rumi "Sen de anne kuş musun?" diyerek dalgaya aldığında Keigo gözlerini devirdi. Bu yılki beyzbol takımına birinci sınıflardan çok fazla ilgi gelmişti, takıma seçilenler de aralarından en heyecanlı olanlardı ve maçlar yaklaştıkça bu heyecan daha da artıp takımdaki Keigo ile sınıf arkadaşı Bubaigawara Jin hariç diğer tüm üyelere bulaştığından Keigo ve Jin, antrenmanların sıklığı konusunda yaptıkları bir oylamada 7'ye karşı 2 pasif oyla kaybederek en azından bir haftalığına her sabah antrenman yapmayı kabul etmek durumunda kalmışlardı (Açıkçası takımın birinci sınıf üyeleri "Hawks-san! Hawks-san" diye peşinde dolaştığı zamanlarda Keigo kendisini gerçekten de yavrularını toplanmaya çalışan bir anne kuş gibi hissediyordu).

"İşine baksana sen." diye homurdanıp bahçeye girdiğinde Rumi bir kahkaha patlattı ve kendi evine doğru ilerlemeye başlamadan önce "Yarın görüşürüz, anne kuş." dedi. "Yavrularını beslemeyi unutma."

Keigo, biten dondurmasından geriye kalan ahşap çubuğu arkadaşına fırlatmak için kolunu kaldırdığında Rumi çoktan koşmaya başlamıştı.

kurgudaki 92839294 geçiş bölümünden sadece bi tanesi bu da...

well darling let's hurt tonight  |•| dabihawksWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu