14

22 4 0
                                    

(Adı haşmet soyadı bey🔥🔥)

Gökyüzünü izlerken nefesim yavaşlamıştı. Ağlamamı durduramıyordum. Boğazımda bir yumru oluşmuştu. Sanki ne kadar ağlasam da geçmeyecek gibiydi. Kalkıp oturdum. Etrafı inceledim. Dünya renksizleşmiş gibiydi. Böyle kolay pes etmemem gerekiyordu. Beni affetmesi için ayaklarına kapanmam gerekiyordu. Kalkıp odasına gittim. Girmeden önce biri ile konuştuğunu fark edip dinledim.

-Ne? Gerçekten mi? Değerleri düzeldi mi? Normal odaya alabilecek misiniz? Ahhh şimdi değil mi? Anlıyorum abi. Peki doku uyuşması için test yaptıracam. Anlıyorum. Bilmiyorum...eğer Aewon'a uygun bir doku bulunursa yine gireceği ameliyat zor mu olacak? Durumu daha da kritikleştirebilir diyorsun ha! Ahhh! Dedi. Sesi tirtir titriyordu.

-Bilmiyorum. İçim çok yanıyor. Tamam anlıyorum ağlamamamı söylüyorsun ama benim için ne kadar zor haberin var mı? Ölecek gibi hissediyorum. Aewon'u çok özledim. Ne kadar atışsak da onu çok seviyordum. Annemiz bugün de sakinleştirici iğne yedi abi. Senin kadar güçlü duramıyorum. Biliyorum ya biliyorum! Ama yapamıyorum. Hayatımı mahvettiler. Hayatımızı mahvettiler. Dedi. Tüm her şeyden bıkmıştı. Kapıyı tıklattım.

-Abi! Benim kapatmam gerek. Peki. Görüşürüz. Dedi. Ve tekefonu kapatıp gelmemi söyledi. İçeriye adım atar atmaz beni yaka paça dışarı atmıştı. Kapı suratıma sertçe çarpılmıştı. Ardından kapıya tekme atıp sürünerek kapının önüne oturdu. Tüm bunları tahta kapının çıkardığı sesten anlamak mümkündü. Ben de öyle yapıp kapıya yaslanarak oturdum.

-Beni böyle dinle lütfen. Ne yapmam gerektiğini söyle. Aewon'u kurtarmam için ya da beni affetmen için ne yapmam gerektiğini söyle sadece lütfen. Seni seviyorum. Gerçekten çok seviyorum. Sadece...böyle olmasını gerçekten istememiştim. Sana yemin ederim. Pişman oldum. Çok pişmanım. Çok pişmanım. Sadece bana bir şans daha tanı. Sana söz veriyorum düzelecem Aerin-ah! Lütfen.

-Aerin Aerin Aerin AERİN! Ne var bu Aerin'de! Kabul etmiyor işte seni! Sevmiyor! Sevseydi senin ağlamana katlanabilir miydi? SENİ BEN SEVİYORUM BEN! Gerçekten beni sevmeyecek misin? Bunu...posta kutusuna atayım mı? Acı çekmek yerine beni sevmeyecek misin? Son kez soruyorum. Dedi. Karşımda duran Dori'yi fark etmekte çok zorlanmıştım. Felaket bir güzelliği vardı. Ama kalbim onun için atmıyordu. Gerçekten benim için önemsiz bir güzelliği vardı.

-Yapamam. Ben...Aerin'i seviyorum. Gerçekten. Dedim. Elindeki dilekçeyi paramparça etti. Odasına geri girip valizini aldı. Sürükleyerek gidecekken Domin karşısına çıktı ve kolunu tuttu.

-Dur şurada! Konuşmamız gereken konular var. Dedi ve onu durdurduktan sonra karşıma geçti.

-Ne oluyor burada? BEN NELER DUYDUM LİM TAEHO SÖYLESENE! AÇIKLA İŞTE! Diye bağırdı. Sonra ellerini saçlarına daldırıp sahte bir kahkaha attı.

-HİÇ BİRİNİZİN AMACI ÜNİVERSİTE KAZANMAK DEĞİL Mİ? KAÇINIZ BURAYA ÜNİVERSİTE KAZANMAK İÇİN GELDİ! O ZAMAN BİZ NEDEN BURADAYIZ? NEDEN? Diye kükredi. Haklıydı. Onun ve Dori'nin dışında herkes, bir ilişkiye karışmıştı. Jawon ve Yejin, Taehun ve Hera, Ben ve Aerin. Ayaklandım. Dori, Domin'e çarpıp geçti.

-Nereyeee? Diye kızar bir ses tonu ile durdurdu onu Domin.

-Seni ilgilendirmiyor. Bu boktan evden gidiyorum. Babama çıkışımı yaptırmasını söyleyecem. Dedi ve gitti. Kimse onu durdurmamıştı. Boğazıma düğümlenmişti her şey. Domin de sinirle etrafa yumruklar savurup odasına gitti ve kapıyı kapattı. Kalbimde hissettiğim ani sıkışmayla elimi kalbime götürüp sıktım. Geçmediği gibi her tarafı duman kokusu sarmıştı.

-Aerin-ah! Aerin-ah! Özür dilerim! Özür dilerim! Dedim ama ne duyan ne de teselli veren kimse yoktu. Elim de sızlamaya başlamıştı. Annemi aramayı düşündüm. Aklını başına topla ders çalış derdi. Babamı ararsam açmaz sekreterine yönlendirirdi. Elimi kalbimden çekip dikleştim. Kapıya anlımı yaslayıp konuştum.

-Ben lider olmak için, zirvede kalmak için, para veya şöhret kazanmak için önümdeki engelleri öldüren biriyim. Ben, annemle babama benzeyen koca bir canavarım Aerin-ah! Dedim ve yutkundum.

-Bana böyle yapmam gerektiğini söylediler. Bana böyle öğretildi. Çok özür dilerim. Dedim ve biraz geriledim. Biraz ne yapmam gerektiğini düşündüm. O sırada kapıyı açtı. O da benim gibi için için ağlamıştı. Yanaklarını silip kollarını önünde bağladı.

-Ne yapmanı isterdim biliyor musun? Televizyonlarda canlı yayına çıkıp tüm ülkeye, ikizime yaptığın pisliği anlatmanı isterdim. Bugüne kadar Aewon'a yaptığın gibi hayatını mahvettiğin herkesten özür dilemeni ve pislik bir insan olduğunu kabul etmeni isterdim. Hapiste cezanı çekip adam olmanı isterdim. Ama sen bunu yapamazsın. Sen hatanı kabul etmeyecek bir zavallısın. Dedi ve kapıyı geri kapattı. Demek ki yapmamı istediği buydu. Ulusal kanala çıkıp herkesten özür dilememdi. Suçumu kabul edip hapiste cezamı çekmemi istiyordu. Ama...böyle bir şey yaparsam babam beni tüm mirastan reddedecekti. Kredi kartlarımı kapatacaktı. Beni sıradan bir okulda okutacaktı. Evlatlıktan reddecekti. Bu evden çıkmamı söyledi bana beynim. Koşa koşa evden çıktım.

Ormanlık bir yoldaydık ama ben yine de ana caddeye çıkıp yavaş yavaş yürüyerek ve ağlayarak 20 dakika'da merkezin göbeğine varmıştım. Bir taksi tutup kendi evime gittim. Hizmetli kapıyı açtı.

-Küçük bey. Neden buradasınız?

-Odama kimseyi alma. Annem ya da babam sorarsa ufak bir işini halledip çıkacağını söyle. Dedim. Saygı ile eğilip emrimi aldıktan sonra onu terk edip odama girdim ve kapıyı kilitledim. Annemin bu sene verdiği ve geçen seneden kalma dolabın arasına sıkıştırılmış hediyeyi çıkardım. Bu gece benim için ucuz olacaktı. Hediye paketlerini yırtıp yere attım. Geçen seneki hediye bir lego setiydi. Kafa dağıtmak adına ve vereceğim ders adına legoları birleştirdim. Bir T-rex ortaya çıkmıştı. Sonra annemin verdiği hediyeyi açıp baktım. Bir saatti. Saati de koluma takıp kutuyu ağzı açık orada öylece bıraktım. Sonra elime bir kağıt kalem aldım. Masanın üzerine şöyle bir not bıraktım.

"Sevgili anne-babam!
Her zaman önde bayrak sallamak, her zaman lider olmaya çalışmak veya her zaman ders çalışmak önemli değilmiş. Önemli olan biraz geride dursak da bir aile olabilmek, sevgiye saygıya sahip olup birbirimize sahip çıkmakmış. Ben ders çalışmayı bırakıyorum. Sınavıma 1 ay kaldı. Bu kadar çalışmak yeter. Nereyi kazanırsam kabul edeceğim. Size son kez anne-baba diyeceğimden eminim. Beni bir evlat olarak istemeyeceksiniz. Lütfen yarın, tüm gün haberleri izleyin. Bundan sonra olacak olanlar için üzgünüm."

Bu notun ardından bir video çektim. Kamerayı ayarlayıp karşısına oturdum.

"Merhaba! Ben ünlü iş adamı Lim Woomin'in oğlu Lim Taeho! Bundan yaklaşık 2-3 hafta önce okulumuzda bir yangın çıktı. Arkadaşım ve ben eğitim kampına katılmak istiyorduk. Fakat onun beni geçeceğinden korkup onun nöbetçi olduğu gün temizlik odasına çokça yakıcı sıvı döküp ateşe verdim. Bunları benimle ortak yapan kişi sınıf arkadaşım Go Miyeong'du. Bu işi onunla ortak olarak yaptığımız için beni ispiyonlayacağını söyledi ve hiç hoşlanmadığı sınıf arkadaşımız Seomi'ye suçu yıkmam için beni zorladı. Seomi'nin çantasına yangın olduğu gün kibritleri koyan da bendim. Song Aewon'u yakmakta Miyeong'u ne kadar zorladıysam, Miyeong'da beni Seomi'nin başını yakmak için zorladı. Yaptıklarımdan çok pişmanım. Babamın bana kalacak tüm mirasını Song Aewon'un ikizi Song Aerin'e devrediyorum. Cezaevinde cezam ne kadarsa çekmeye razıyım. Başta Aewon'un ailesi olmak üzere hepinizden özür diliyorum. Değerli zamanınızı bana ayırdığınız için teşekkür ederim!"

Diyerek videoyu kapattım. Video'yu telefonuma aktardıktan sonra haber kanalına gönderdim. Sonraki adresim hastaneydi. Şimdi hastaneye gidecektim.

Yaptıklarımla yükümü biraz olsun hafifletmiş gibiydim. En azından Aerin'imin isteğini yerine getirmiştim...

STUDY TEAMWhere stories live. Discover now