3

45 8 0
                                    

(Sinirim çok bozuk. Çok mutsuzum.)

Telefonumu cebime atıp ses etmedim. Gittikçe önüme geçiyordu. Algıda seçicilik miydi yoksa yükseliyor muydu bilmiyorum ama bu sıralar pek fazla kalıyordu birincilikte. Eve geçer geçmez üstümü çıkarıp duşa girdim. Çıkınca da test çözdüm. Testlerim hep doğrularla doluydu. Konuları ve formülleri biliyordum. Ama yine de içim rahat değildi. Bu kırdığım ikinci kalemimdi. Avucumun içinde iki parçaya ayrılmıştı. Yarın pazar günüydü. Okula gitmeyecektik. O yüzden tüm gün dershanede kalıp çalışacaktım. Uyuyup uyandığımda çok yorgun hissediyordum. Ama bir sonraki gün deneme vardı. Hemen kalkıp hazırlandım ve kahvaltıya indim.

-Baba, arabanı alabilir miyim?

-Neden? Serseriliğe mi gideceksin?

-Miyeong'u alıp dershaneye gidecem. Ne zaman döneriz bilmiyorum.

-Peki. Dedi. Kahvaltımızı bitirdikten sonra hizmetlinin anahtarı getirmesini bekledim. Getirdiği anahtarla arabayı alıp Miyeong'un evine doğru yol aldım. Yolda onu aramış, gelmesini söylemiştim. Fazla geçmeden o da gelmişti. Siyah deri ceketim sıcaklık yapsa da çıkarmaktan yana değildim. Mini tulumu ile arabaya bindi.

-Bu ne? Araba mı?

-Ömründe ilk defa mı görüyorsun?

-Sende ne arıyor?

-İyilik yapıp seni de alayıp dershaneye giderken dedim. İstemiyorsan indireyim.

-Teşekkürler. Dedi ve arabayı çalıştırdım. Dershaneye gelince kantinden içecek alıp sınıfa geçtik.

-Yha zilli! Diye ayaklandı dün notlarını karaladığı kız. Sırama oturmuş onları izliyordum.

-Ne?

-Sen ne hakla benim notlarımı karalarsın? Nasıl cesaret edersin buna?

-Gördün mü? Benim yaptığımı!

-Senden başka kim yapar!

-Bilmem. Git bir parmak izine falan bak! Dedi. Kız şiddetle çarptı Miyeong'a. Sonra gitti. En arka köşedeki çocuk zaten uykuya dalmıştı. Miyeong çantasından çıkardığı haplardan birini kızın içeceğinin içine attı. Ardından gelip sırasına oturdu. Gülmüştüm. Kulağına eğilip fısıldadım.

-Etkileyiciydi. Dedim. O da güldü. Sonra derse geçtik. Bugün toplam 750 tane soru çözmüştüm. 8 ayrı test kitabından geldiğimiz konuya kadarki yerleri bitirmiştim. Gece saat 1 gibi dershaneden yorgun argın çıktık.

-Bak ne diyecem! Zaten seninkiler de benimkiler de uyuyordur. Gece restoranına gidip bir şeyler yiyelim mi?

-Kabul. Dedim ve arabayı çalıştırdım. Bildiğim şık ve hoş bir restorana gittik. Yemek sipariş ettik. Orada yemek yerken aynı zamanda gündelik hayattaki konulardan biraz sohbet etmiştik. Miyeong ile zaman su gibi akar giderdi. Onun damarına basmadığınız sürece iyi bir arkadaştı. Damarına bastığın zaman da etkileyici bir fırtınası vardı. O yemeğini yemeye dalmışken ben de elimi enseme koyup onu izledim. Dalmıştım da denebilirdi.

-İzlemesene beni! Yiyemiyorum.

-Utanmasan benden de bir ısırık alacaksın. Gerçekten bu yiyememiş halin mi?

-Lokmalarımı mı sayıyorsun?

-Hayır. Seni izliyorum sadece. Doğru kişiye güvenmişim galiba.

-Ben hala doğru kişiye güvendiğimden emin değilim. Aewon'un ölümünü bana yığarsan seni mahvederim.

-Anladık.

STUDY TEAMDonde viven las historias. Descúbrelo ahora