Boğazına oturan yumruyu yok saymayı başaramadı bu kez.
Kurumuş ve susuzluktan çatlamış dudakları titriyordu yaşadığı ruhsal sızıdan.

Sızı, bedeninden ruhuna akıyordu.

Gözleri yanıyordu.Sahi en son ne zaman ağlamıştı.En son ne zaman kendisini düşünmüştü.En son ne zaman içten kahkahalar yükselmişti dudaklarından.

Tutunduğun dalların kırıldığından beri dedi içindeki ses.

Içindeki ses kalbine aitse eğer dinlemeyi çoktan bırakmıştı. Kalp denen organ duyguların saklandığı yerdi. Genç kız duygularını dışa vurmayı uzun yıllar önce bırakmıştı. Içindeki sesi de öyle...

Tekrar işinin başına dönmeye yeltendi.O sırada cebindeki telefondan uğursuz bir melodi yükseldi.Elindeki eldivenleri telaşlı bir şekilde çıkardı ve onları tezgahın boş kalan kısmına fırlattı. Cebinden telefonunu çıkardı ve üzerindeki ismi gördüğünde ister istemez telaşa kapılmıştı. Telefondaki çağrıyı kabul edip kulağına götürdü."Alo Meltem Hanım"

Bu lafları söylerken sesinde bariz bir tedirginlik vardı genç kızın."Gökçe Hanım, Şule yine olay çıkardı yurtta. Kapıyı kilitledi kendi üstüne .Artık kendi kendine verdiği zararı geçtim odadaki arkadaşlarına da zarar vermeye başladı." Artık bu lafları duyduğunda dizleri günün yorgunluğundan olsa gerek titremeye başladı. "Şimdi nerede peki?" Telefonun diğer ucundan ilk birkaç saniye ses gelmeyince söylediğini tekrar etti. "Müdire Hanım, Şule şu an nerede?" dediğinde üzerindeki kırmızı önlüğü sol elinin yardımıyla çözdü ve hemen arkasında bulunan masanın üzerine fırlattı.

Mutfakta bulunan diğer iki çalışan Gökçe'nin tedirginliği ve telaşını fark ettiklerinde elindeki işleri bırakıp bakışlarını Gökçe'nin üzerine yönelttiler. Sonunda telefonun diğer ucundaki Müdire Hanım konuşmaya başladı."Öncelikle sakin olun Gökçe Hanım, Şule şu an kendini tuvalete kilitledi. "Bu duyduğunun üzerine daha da telaşa kapılmıştı.Telefonun diğer ucundan yine sesler yükselmeye başlamış ancak Gökçe onları dinlemeden "Tamam ben hemen gelmeye çalışacağım."dedi.

Telefonu kapadı ve cebine yerleştirdi.O kadar hızlı hareket ediyordu ki ne yaptığının idrakine varamıyordu.Çantasını iki metre kadar arkasında bulunan askılıktan aldı.Montunu da üzerine geçirdikten sonra arkasındaki iki çalışana dönüp"Benim çıkmam gerekiyo-"

Daha lafını bitirmeden çalışanların başında duran Mustafa Bey kapıda belirmiş ve Gökçe'nin son dediğini de ne yazık ki duymuştu.Söylenenleri duyan Mustafa Bey sol kaşını kaldırmış bakışlarını genç kıza çevirmişti. "Hayırdır Gökçe Hanım,nereye böyle?" bunu derken hanım kelimesini küçümsercesine söylemişti.

Bir şey söylemeye hazırlanan Gökçe, kurumuş dudağını ıslatmak adına alt ve üst dudağını ağzının içine doğru hareket ettirdi.

Tedirgindi.

Elindeki bu işi de kaybetmek istemiyordu ancak şu an düşünmesi gereken daha önemli bir şey vardı.

Şule. Kızkardeşi.

"Benim şimdi kardeşimin yanına gitmem gerekiyor Mustafa Bey .Lütfen bu seferlik mazur görün beni.Hem bir dahakine mesaiye kalırım."Bunları söylerken gururu ve beyni ona savaş açmıştı.Karşısındaki adam onu hiç duymamış gibiydi sanki.Susuyor ve ona hiç yakışmayan bir tebessümü yerleştiriyordu dudaklarına.Genç kızın bu çaresiz halleri adamın hoşuna gidiyordu sanki. Gözlerine,mavi irislerine baktı Gökçe'nin."Beni biliyorsun Gökçe,bana kalırsa sana hep izinler verir.Mesailere kalmanı gerektirecek durumları ortadan kaldırırım."İşte Gökçe bu cümlenin altında yatan mânâyı hiç sevmemişti.Bu mânâyı yalnız Gökçe değil yanındaki saçlarına aklar düşmüş fakat henüz otuzlarındaki kadın da anlamıştı.
Gökçe'nin koluna dokundu.

GECENİN KIYISINDAWhere stories live. Discover now