İçeri girdiğimizde gayet sıcak bir ortam vardı. Duvarlardaki turuncu renk iştah açarken onu destekleyen beyazlar ise bütünlüğü tamamlıyor gibiydi. Masayı ben seçmeyip Damlanın tercih etmesini bekledim. Sanırım o da benim seçmemi bekliyordu. Bu gidişle ayakta dikileceğe benziyorduk. Bu yüzden cam kenarında iki kişilik bir yere ilerledim. Masaya oturup birisinin bizle ilgilenmesini beklerken bir yandan da ne yiyeceğime bakıyordum. Ben yemeklere bakarken Damla öylece duruyordu. Menüyü bırakıp tatlı yazanı elime alıp Damlaya uzattım. Birkaç saniye bekledikten sonra aldı; ama yine bakmayıp yanına koymuştu. Ben ne yiyeceğime karar verip birisinin gelip ilgilenmesini beklerken Damlaya bakıyordum. O da cesurca gözlerini kaçırmayıp bana bakıyordu. Bir savaşçı gibiydi; korkusuz olan. Ama onca olanlardan sonra öyle olabildiğine inanamıyordum. Belki de benim gücüm ondan daha fazla olduğu için üstün görünüyordum. Belki de bu sessizliğine rağmen benden daha güçlüydü, sadece ben görmek istemiyordum. Çocuklar haklıydı sanırım ben kördüm ve göremiyordum.

Sedefe verdiğim değerin %1 ini Damlaya vereye layık görmemiştim önceleri. Bir zamanlar gözüme o kadar değersiz biri olarak geliyordu ki. Ta ki ilk beraberliğe kadar..

Ona haksız yere yaptığım onca aşağılamayı görmezden gelmiş hatta ve hatta ben onu değersiz biri gibi hissettirmek isterken o beni değersiz hissettirmişti. Çok iradeli ve güçlüydü. Sessizliği ve tepkisizliğiyle beni alt etmişti.

Gelen garsonla düşüncelerimi bir kenara ittim. “Hoş geldiniz, ne yiyeceğinize karar verdiyseniz siparişinizi alayım” dediğinde ilk önce Damlaya döndü. Damla hiç beklemeden “frambuazlı cheesecake” dedi. Garson bana baktığında bende “Bir porsiyon ızgara köfte” dedim.

Yemeğimiz sessiz sedasız geçerken bundan sonra ne yapıp konuşacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ben konuşsam bile benimle konuşur muydu onu bile bilmiyordum. Sanırım bunun için evi bekleyebilirdim.

--

Eve geldiğimizde dosyayı da peşimde getirmiştim. Damla odaya girdiğinde bende peşinden gittim. Büyük ihtimal üzerini değiştirecekti. Bende dolaptan rahat bir şeyler alıp üzerime geçirdikten sonra banyo kapısına hafif tıklayıp “Üzerini değiştikten sonra salona gel” diyerek odadan çıktım. Mutfağa gidip ısıtıcıya su koyup kaynamasını bekledim. Bu arada Mutfağın kapısından gördüğüm kadarıyla Damla odadan çıkmış salona giriyordu.

Suyun kaynamasıyla kendime kahve alırken Damlaya da dolaptan bulduğum bitki çayını aldım. Salona gidip bitki çayını Damlaya uzatırken yüzünü ekşitmişti. Sanırım sevmiyordu. Ama kafein hamilelik dönemlerinde pek yararlı bir şey gibi durmuyordu.

Masaya oturur Damlaya seslendim “Buraya gel” biraz emir gibi durmuştu ama yapabileceğim bir şey yoktu. Bu benim yapımdı ve değiştiremezdim. Gözlerini devirip yerinden kalkarak benim gibi masaya oturduğunda dosyanın içindekileri çıkararak masaya koydu.

“Bu yeni yapacağımız bir proje” kağıtları eline aldı. Ama ne demek istediğimi anlamıyor gibiydi. “Aras bu projeye seninde bakmanı ve fikirlerini söylemeni istedi. Bugün geç geleceklerinden dolayı ben getirdim” diyerek sözümü bitirdim.

Biraz kağıtları inceledikten sonra “Bu proje ne için?” diye sordu. Huhh.. En azından konuşmaya başlamıştı.

“Şehir dışında bir otel yapılacak. İhaleyi biz aldık. Onun çizimleri” Bu projeye hakim olduğum için sorularına düşünmeden cevap verebilmiştim.

Güzel hazırlanmış bir projeydi. Damla incelerken beğeneceğinden emindim. Zaten sakin yüz ifadesi de bunu gösteriyordu. Zaten bizden de kötü bir proje çıkmazdı.

Yapılacak otel için düşünülen araziyi incelerken “Ben iç mimarlık okuyorum. Ama bu proje bence çok kötü hazırlanmış..” dedi. Kaşlarım çatılmıştı. Başını kağıttan kaldırıp bana baktığında “Yani özensiz” diyerek devam etti. Bedenimi saran sinir ve şaşkınlıkla “Pardon?” diye sordum. Böyle bir projeyi sırf benim yüzünden eleştirdiğine emindim!

“Olmamış bu. Çok kötü bir taslak. Hem kimin fikriyse  sanki öylesine yapmak için yapmış gibi.” Tamam kısa bir sürede yapılmıştı kabul! Ama bu kadarda değildi.

Yüzümde alaylı bir ifade oluştu. Sırf eleştirmek için yapıyordu! “Hadi ya nasıl olmalıymış?” diye dalga geçer bir ifadeyle sordum. Bunu anlamış olmalı ki yüz ifadesi sertleşti. Ama hemen arkasından kendisini toparlayıp “İlk olarak bu kadar büyük bir alanı iki ayrı bina yapılarak yok edilmiş. Gördüğüm kadarıyla da pek yüksek değil” dedi.

Alaylı ifadem yok olurken “Peki nasıl olmalı? Diye sordum.

“Hımm ben olsam ilk önce daha yüksek tek bina yapardım. Böylece daha çok alan kalır. Ki zaten insanlar betonlardan kaçmak için geliyorlar. Ayrıca bunu kim yaptıysa kapalı havuzunu unutmuş. Bir de eğlence parkı eklenile bilir…” gibi bir süre konuştuktan sonra “Sonuçta benim işim değil ben sadece iç yapıyla ilgileniyorum” diyerekte bitirdi. Bu dediklerini aklıma not aldım. Yarın ilk iş çocuklarla konuşup mimarlık bölümünü ziyaret edecektim.

--

Dosyayı bir kenara bıraktıktan sonra bir film açmaya karar verdim. Boş boş oturmaktan iyiydi. Güzel bir filmi DVD ye koyup mutfaktan atıştırmalık bir şeyler getirdikten sonra Damlanın yanına oturup kendime çekerek filmi izlemeye çalıştım. Tabi ki filme konsantre olamıyordum. Saçından gelen o güzel kokuya kapılmış yüzümü saçlarının arasına daldırıp koklamakla meşguldüm. Aklım başka yerlere gidiyordu. Gerçi doktor ilişki konusunda yasak falan dememişti. Sadece dikkatli olunması gerekiyordu. Evet dikkatli olabilirdim.

Damlayı yavaşça kendime doğru çevirdim. Birbirimize o kadar yakındık ki. Benden uzaklaşmaya çalışırken sağ kolumla belini sararak engel olurken Sol elimle yüzündeki saçları kulağının arkasına ittirip “Çok güzelsin” diye fısıldadım. Gerçekten de çok güzeldi.

Titrek bir sesle “Uyumak istiyorum” dediğinde korkmaya başladığı için dediğini biliyordum. Ama artık benden korkmaması gerektiğini ve ondan uzak duramayacağımı bilmesi gerektiğini bilmeliydi. “Şşş sakin ol” diyerek üstüne doğru eğiliyorken titrediğini görebiliyordum. Boynuna sokulup kokusunu içime çektikten sonra boynunu öpmeye başlamıştım. Kendimi hafiften kaybetmeye başlamışken gelen “Ohaaa..!”sesiyle  hızla başımı kaldırıp girişe baktığımda en az benim kadar şaşkın gözlerle karşılaşmam bir olmuştu.


Not: Bölümü okumadan attım bekletmemek adına. Hatalarım vardı. Şimdi okuyarak düzelteceğim. Sizde görmezden gelin :D

BU BÖLÜM EN AZINDAN DEMİRİN KENDİNDEN ÖDÜN VERDİRMEYECEĞİNİ GÖRDÜK. YANİ DEMİR KARAKTERİNİ ASLA VICIK VICIK AŞIK PERİŞAN BİR KARAKTERE ÇEVİRMEYECEĞİM. YANİ DEMİR KENDİNCE SEVECEK VE KENDİNCE PİŞMANLIĞINI YAŞIYACAK.

SahibimWhere stories live. Discover now