YH • 18 | HODRİ MEYDAN

Start from the beginning
                                    

Telefonunu çıkarıp bir kez daha aradı, yine uzun çalış, yine onu takip eden uzun bir sessizlik. Yüzü ilginç bir ifade alırken, "Beni meşgule bile atmıyor," diye fısıldadı, dişlerini sertçe sıktı. "Yok sayıyor." Kaşları çatıldı, mevsim kahverengisi koyu gözlerini yere dikti. "Bir şey kaçırıyorum, bir şey oldu ya da oluyor belki, bilmiyorum ama ben o şey her neyse onu kaçırıyorum." 

 Nüket'in kendince tereddütleri olduğu sır değildi, akşam yemeği için söz verdiğinde bile ses tonuna işlemiş o tonu yakalamıştı.  Yine de basbayağı bir terslik vardı. Yarın olduğunda bunu mutlaka halledecektim.

Yerinden asil sayılabilecek kontrollü bir havada kalktı, yatak odasına gidip soyundu ve banyoya geçip kendini duşun rahatlatacağını düşündüğü etkisine bıraktı ama o rahatlatıcı etki hiç gelmedi. Ilık su başından akıp kaslı bedeninden süzülerek inerken içindeki huzursuz his kara delik gibi büyümeyi sürdürüyordu. Banyodan belinde bir havluyla çıktı. Kendini direkt yatağa attı. Tavana uzun uzun baktı, istediği etki gelmemişti ama zihni biraz olsun yavaşladı.

Yerinden aniden doğruldu. "Şu halime bak," diye söylendi. Sinirle saçlarını karıştırdığında, ıslak damlalar yatağına saçıldı. "Ben neden burda durmuş kız arkadaşı tarafından terk edilmiş ergen moduna girdim?"

Gardırobunun önüne geçip sürgülü kapıyı gürültüyle yana itti. İç bölmedeki çekmeceyi açıp boxer çıkardı ve aceleyle bacaklarından geçirdi. Ardından beyaz bir tişörtü üzerine geçirdi, saçından damlayan sular siyah tişörtü ıslatmıştı. Gri bir kot pantolonu da üzerine geçirdikten sonra, aşağıya inerek garajından arabasını aldı ve yola çıktı. 

   İbre en yüksek hızı gösterirken, yan tarafındaki şehir bulamaç gibi geçip gidiyordu. Açık camladan içeri yığılan rüzgâr ıslak saçlarını dağıtırken, bedenini saran üşüme hissinden hiçbir rahatsızlık duymadı. Aklındaki sıcak düşüncelerin yoğun havası üşümesine engel oluyordu. 

                           🥀

  Nüket'in evinin önüne gelince, odasının penceresine göz attı. Işıklar kapalıydı. Evde değil miydi yoksa? Başka yerdeyse bile onu bekleyebilirdi, ne olursa olsun niye sözünü tutmadığını, en önemlisi dört gün boyunca telefonlarını hangi niyetle yok saydığını öğrenecekti. Umuyordu ki Nüket  bir açıklama yapardı örneğin telefonlarını açmadım çünkü; meşguldüm, işlerim vardı, derslerim yoğundu, sınav stresinin telaşı, kütüphanedeki iş saatlerinin yorgunluğu gibi türden açıklamalar. 

   Başına kötü bir şey gelme ihtimalini düşünmek istemiyordu.

  Eh herhalde o telefon devamlı çaldığına göre bu ihtimali eleyebilirdi. Belki geçen sefer olduğu gibi yine banyodan minik havlusuyla çıkar, küçük çığlığı yeniden kendisini sarmalardı. Başını sağa sola salladı. Gittikçe acınası oluyorum. 

   Daha fazla beklemeye tahammülü olmadığından, küçük bahçe kapısını geçip bahçe kısmına ilerledi. Ağacın gövdesine ilişmiş çıkınyılara basıp yolu kalın dallara basarak sürdürdü ve nihayet yukarı doğru tırmandı. Neyseki penceresi hafif aralıktı, açarak içeri girdi. Telefonun fenerini açıp, etrafına ışık tutarak baktı. Her şey öylesine sessiz görünüyordu ki, eşyalar bile uykuya dalmış gibi bir izlenim bırakıyordu insanda. 

  Nüket'in yatağında rahat rahat yattığını görünce ağzından hah diye tıslarcasına bir ses çıkardı. "Rahat rahat yatıyorsun, öyle mi?" diye sordu inanmıyormuş gibi. "Bana söz vermişken mi? Hangi rahatlıkla?"

    Yatağa doğru sessiz adımlarla ilerleyip Nüket'in karnının hizasına dikkatle oturdu. Nüket'in ruhu bile duymadı. Komodinin üzerindeki küçük abajuru yaktı, beyaz ışık Nüket'in yüzüne vurunca, saçlarının ıslak olduğunu fark etti. Dudaklarında serseri bir gülüş belirip yüzünde sürüklenip durdu.

YARALI HAYALLER (+18)Where stories live. Discover now