“Bilmiyorum ki lanet olsun!” diye söyledim bende. “Şimdi gitsek mi?” diye sordum.

“Eğer bir şey olmadıysa Damlayı korkutmuş oluruz” dediğinde sesinde endişe kırıntıları gizliydi. Biliyordum o da hemen gitmek istiyordu ama endişeleri vardı. Tıpkı benim gibi küçüğü için endişeleniyordu. Her ne kadar umursamaz görünse de öyle olmadığı gözlerinden netçe okunuyordu.

“Yarın kaç gibi gideceksin?” dediğinde “Saat 6:30 gibi çıkarım evden” diye mırıldandım.

“Tamam bende geliyorum.” Dediğinde bir şey demedim. Gelme desemde gelecekti. Eskidende gelme desem bile her kötü koşulda yanımda değil miydi? Demirin bütün yaptıklarına en az benim kadar katlanmamış mıydı. Yine gelirdi biliyordum; Çünkü bende ne olursa olsun giderdim..

-Efe Tunalı-

Batuhanla Eda kahvaltıyı hazırlarken bizde Arasla salonda sessizce oturuyorduk. Saat 7 olmak üzereydi. Demirle Damla daha odadan çıkmamışlardı. Sanırım hala uyuyor olmalıydılar.

Bir süre sonra sessiz oturuşumuza Batuhan ve Edada katıldı. Neden kimse konuşmuyordu ki. Hadi biz neysek de peki ya Eda? Biliyordum kafasında onlarca soru vardı. Ama hiç bir şey sormuyordu.

Eda güzel ve çok konuşkan bir kızdı. Normal hayatında da oldukça deli dolu.. Herkesi hemen kendine çekebilir arsındaki mesafeleri yok edebilirdi. Tabi bu Damla için geçerli değildi. Onun durumu biraz özeldi.

Edayı incelerken yine merakına yenilip sorularını sormaya başlamıştı.

“Kötü bir şeyler oldu değil mi?” dediğinde kafamla onayladım.
“Damlayla mı ilgili?” tekrar kafamla onayladım.

“O iyi bir kız.” Dediğinde tekrar başımla onayladım.

“Ona kötü bir şey mi oldu?” sesi bu kez korku barındırıyordu. Sahi ya ona kötü bir şey mi olmuştu? Bütün kötülükleri bizdik. İyi bir şeyler olmadığı kesindi. Sorusunu tekrar başımla onayladım.

“Ona ne yaptınız?” sesi titremişti. Tam cevap verecekken kapı çaldığında üç kardeş bir birimize baktık. Gelenin kim olduğunu iyi biliyorduk. Hepimiz ayaklanırken ben kapıyı açmaya giden şanssız oldum.

Kapıya ilerleyip önüne geldiğimde derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı açtım. Özgür ve Doğan karşımda duruyordu. Göz göze geldiğimizde gözlerimi kaçırdım. Çünkü bütün yaptıklarında Demire sonuna kadar destek olmuştum ve şuan onlara boşuna çektirdiğimizi biliyor kendimi suçlu hissediyordum.

“Hoş geldiniz” dedim sesim biraz kısık çıkmıştı. Hafifçe öksürüp boğazımı temizledikten sonra “Şöyle geçin” diyerek salonu gösterdim. Sessiz adımlarla salona gittiğimde peşimden geliyorlardı. Salona girince oturmadan Doğanın sessiyle durdum.

“Damla iyi mi? Ona bir şey mi oldu?” sesindeki korku kendimize bir kez daha lanet okumama neden olmuştu. Biz ağabeyimiz için her ne yaparsa yapsın sonuna kadar destek olurken onlarda kız kardeşleri için aunı şeyi yapmışlardı. Hatta onu vermektense ölürcesine dayak bile yemişlerdi. Babaları araya girmese neredeyse öleceklerdi bile. Gerçi babalarına rağmen itiraz etmişlerdi ya neyse..

“Hayır öyle bir şey değil. Geçin içeri oturun. Hala uyuyorlar ben gidip kaldırayım sonra konuşuruz. Hem görmüş olursunuz” diyerek koltuğu işaret edip  salondan çıktım.

SahibimOnde histórias criam vida. Descubra agora