0.9 | Water : The WaterBending Master

418 60 150
                                    

Draco'nun Gemisi

Son olayların üzerinden bir hafta geçmişti. Draco o zamandan beri gemisinden ayrılmamış, hiçbir yere de yolculuk etmemişti. Bir şehrin limanında bir haftadır bekliyorlardı. Mürettebatının ve amcasının şaşırdığını biliyordu ama şu sıralar içinden yolculuk yapıp Avatar'ı yakalamaya çalışmak hiç gelmiyordu.

Sence başka bir zaman diliminde tanışmış olsaydık, "biz" olma şansımız olur muydu?

Bir haftadır kafasında dönüp dolaşan cümle buydu. Neden öyle demişti? Avatar kendisinden hoşlanıyor muydu? Bir erkeğin diğer erkeğe bu tür duygular beslemesi normal miydi? Ve her şeyden önemlisi, Avatar bunu sorduğunda neden Draco'nun kalbi teklemiş, heyecanlanmıştı?

Kafasında dönüp dolaşan bu sorulara hiçbir şekilde cevap veremiyordu Draco. Bildiği tek şey, "biz" olmalarının imkansız olduğuydu. Çünkü o Ateş Lord'unun oğluydu, tahtın varisiydi. Avatar ise yakalaması gereken bir hain.

Yattığı yatağından kalktı, dışarıya kulak kesildi. Her akşam olduğu gibi amcası ve mürettebatı müzik gecesi yapıyordu. Draco her ne kadar güverteye çıkıp onlara seslerini kesmelerini söylemek istese de, amcasının Draco'ya rağmen müzik gecelerine devam edeceğini biliyordu.

" Kış, ilkbahar, yaz, sonbahar
  Kış, ilkbahar, yaz, sonbahar
  Dört mevsim, dört aşk
  Dört mevsim, dört aşk "

Amcasının sesi kesildiğinde tekrardan kendini yatağa bıraktı. Hayatında duyduğu en iğrenç şarkı olabilirdi. Amcası geçen gün gelip ona şarkının nasıl olduğunu, kendisinin yazdığını söylediğinde bunları yüzüne söyleyememişti tabii. Güzel olduğunu söyleyip kestirip atmıştı.

Aradan bir kaç dakika geçtiğinde, kapısı tıklatıldı ve onun komutunu beklemeden açıldı. Yatağında doğrulup, "Son kez söylüyorum." dedi, amcasına bakıp. "Tsungi borusu çalmayacağım ve o aptal müzik gecesine katılmayacağım."

"Hayır." dedi, amcası. "Aslında seni planlarımızla ilgili rahatsız ettim. Ufak bir problem var."

Ve tam o anda amcasının arkasından odasına Zhao girdi ve gülümseyerek Draco'ya baktı. "Mürettebatını alıyorum."

Draco yatağından tamamen kalktı ve kaşlarını çatarak Zhao'ya baktı. "Neden?"

Zhao'nun gülümsemesi genişledi. "Onları Kuzey Kutbu'na ufak bir seferde görevlendirdim."

Draco amcasına döndü. "Amca, bu doğru mu?"

Iroh kafasıyla onayladı. "Maalesef. Herkesi götürüyor." Sonra da yüzü düştü. "Aşçıyı bile."

"Orada Avatar'ı yakalayaşımı göremeyeceğin için üzgünüm ama yine bana engel olmana izin veremem."

Draco birden öfkesinin bütün vücudunu ele geçirdiğini hissetti. Zhao'ya doğru bir hamle yaptı ama amcası onu tutarak engel oldu. "Hayır, Prens Draco!"

Zhao kendini beğenmiş bir şekilde sırıtıp ellerini arkasında birleştirdi ve odanın başka bir köşesine yürüdü. Duvara yerleştirdiği kılıçların önünde durdu ve bir süre onlara baktı. Arkası Draco'ya dönük olduğu yüz ifadesini göremiyordu.

O an aptallığına lanet etti Draco. Ne diye o kılıçları tekrardan duvara astıysam diye düşündü. Ya Avatar'ı onun elinden kurtaranın Draco olduğunu anlayıp babasına söylerse? Gerçi söylese bile, kanıtlayamazdı.

Uzanıp kılıçlardan bir tanesine eline aldı Zhao. "Kılıç konusunda yetenekli olduğunu bilmiyordum, Prens Draco. Hem de ikili kılıçta."

"Değilim zaten." dedi, Draco. "Onlar antika. Süs amaçlı."

The Last Airbender | Drarry Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin