15: Merdivenler

42 28 21
                                    

Aşağı iniyorum dairenin demir kapısını ardımdan çekip. Asansöre binemiyorum, boğuyor beni asansörler. Tozlanmış gri mermer merdivenlerden inerken hep yaptığım şeyi yapıp adımlarımı sayıyorum.

Bir alt kattayım. Her katta tek daire var. Merdiven boşlukları minicik. Bu katı özellikle sevmiyorum çünkü her seferinde burada yavaşlıyorum. Alt komşumuzun kapısının önündeki ayakkabı pazarını aşmam gerekiyor. Her seferinde içeriden sesler duyuyorum. Gece olsa bile, ne gürültülü bir aileler.

Sonraki katta bir adam yalnız başına yaşıyor. Karısı geçen sene öldü, tüm apartman Mevlüt'üne katılmıştık. Yalnız başına kaldı ama üst katın sesiyle teselli olacağına şikayet ediyor. Ben yalnız yaşasam evde ses olsun isterim. Yoksa çok korkunç gelir sessizlik, Allah göstermesin.

Bir dize merdivenden sonraki katta kedisi olan küçük bir aile yaşıyor. Hiç bilmiyorum evde kedi beslemek nasıl bir şey. Çalışıyor ev sahibi, kediyi evde mi bırakıyorlar acaba? Çünkü bazen bahçede karşılaşıyoruz kediyle.

Her gün in çık, ezberledim katları. Şu kapının önündeki deri botlar hoşuma gidiyor. Şu saksılara bazen aşağı inerken dalıp gidiyorum. Merdiven dairesine vuran güneş ışığı aydırıyor beni. Bazen yanlışlıkla kapıları süzüyorum. Sanki biri beni izliyor gibi hissedince hemen başımı çeviriyorum. Kimse beni geçerken görmek için o küçük deliğin başında beklemeyecek, yine de tırsıyorum.

Yavaşça bir kat daha iniyorum. Terkedilmiş kata, buz gibi. Aylardır böyle burası. Önce de soğuktu ama kapısı açılıyordu arada bir. Aşureler içeri girebiliyordu. İçerden aydat çıkabiliyordu. Işık vardı, ses yoktu çok ama can vardı. Zil çalınca bir çift gözün görüneceği kadar kapısı açılırdı. Şimdi uzun uzun bakıyorum demir kapıya. Biliyorum beni kimse göremez.

Bıktım beklemekten, okula yalnız gitmeye alıştım, hastalanınca ödevimi kardeşim getiriyor artık. Bu kapının altından soğuk hava çıkıyor, cereyan çorap giymediğini zaman terlikli ayaklarımı gıdıklıyor. Gıdıklamanın bir çeşit işkence olduğu geliyor aklıma. Tırsıp merdivenlere dönüyorum. Ondan sonraki katları göremiyorum. O kapının altından gelen cereyan aklımı çeliyor, yakalayıp kendine hapsediyor.

Ben devam edemezken kendimi evin dışında buluyorum. Bir kargaşanın içinde, kocaman bir kamyon. Yine geldiler sanıyorum. Telefonum çalıyor. Annem, "Kızım okuldan dönerken bakkala uğra ekmek al, akşam yeni komşumuz yemeğe gelecek." diyor. Ne ara tanıştınız demeden aklıma daha önce birbirlerini tanıyabilme ihtimalleri geliyor. Hoplaya zıplaya okula gidiyorum.

Sırt çantamla bir solukta apartman merdivenlerini çıktıktan sonra kapımızın önünde duruyorum. Zile basmadan tüm ayakkabıları tarıyorum. Hangisi kimin? Onunki nerede? Siyah bir spor ayakkabı arıyorum. Umudum çatı katına saklanıyor, battaniyesini başına çekip günlüğüne sarılıyor. Elim zile gidiyor, sonra vazgeçiyorum. Sırt çantamı kucağıma alıp soğuk merdivenlere oturuyorum.

Merdivenler bana benziyor, renksizler. Her gün herkes üstlerine basıyor. Yine de sapasağlamlar. Yukarı da çıkarıyorlar isteyenleri aşağı da indiriyorlar. Bekleyişleri de merdivenler görüyor ayrılışları da.

Nefes almayı unutuyorum da içerden sesler geliyor sanki. Çocuk sesleri bunlar, alt komşudan mı geliyor bizim evdeki misafirler mi? Birazdan telefonum çalacak annem neden gecikti diye soracak. Aklıma elimdeki ekmeği kapı koluna asıp kaçmak geliyor. Tek yolun birazdan içeri girmek olduğunu biliyorum ama olmayan siyah ayakkabıların ipleri beni merdivenlere bağlıyor.

Kafamı yerdeki fayanslara eğiyorum. Bana bir işaret gönder Allah'ım, ne olursa. Yoldan bir araba geçerse kalkıp içeri gireceğim. Kuş sesi duyarsam gireceğim. Kapıya yürüyen bir böcek görürsem bile gireceğim. Sadece bir işaret gerek ikna olmama.

Sanırım zavallı duam ulaşıyor, soğuk koridorun otomatik ışığı yanıyor. Kendi gölgemi ayaklarımın arasında görüyorum. Merdivenlerde adım sesleri yankılanıyor. Sanki bizim kata çıkıyor gelen. Kim acaba diye düşünmeden edemiyorum. Eğer ayak sesleri kesilirse içeri gireceğim. Durmuyor yankılanma, gittikçe yaklaşıyor. Çok yakın diye mırıldanıyorum. Lütfen kaybol, çok yakın...

Merdivenlerin soğuğuyla ağırlaşmış başımı kapı deliğine kaldırmaya çalışıyorum. En fazla düz bakacak kadar kaldırabiliyorum. Soğuk beynime işlemiş, başımın ağrımasana neden oluyor. Ayak seslerinin son bulduğu yere dönüyorum kim olduğunu anlamak için. Kimse hareket etmediğinden otomatik ışık sönüyor. Loş ışıkta bir çift siyah ayakkabı görüyorum. Ağrıyan başımı zorlukla kaldırıyorum, yüzüne bakmak istiyorum. Çok sessiz. Değişmiş mi dersin? Özlemiyle renk değiştirmiş duygularım merdivenlerin soğuğuyla kaskatı kesilmiş, hareket edemiyor.

Ne denir, hoş mu geldin?

Balıklar Ağlamaz! [tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin