1.Bölüm: "Paravan"

Start from the beginning
                                    

"Hayırlı sabahlar," diyerek masaya geçip otururken devam ettim. "Niye öyle bir şey yaptım bende anlamdım valla." Omuzlarımı kaldırıp indirdim.

"Ergenliktendir kızım olur öyle," dediğinde, boğazımda kalan ayranı püskürtmemek için hızla yutup öksürmeye başladım. Babama hayretle baktığımda çayını içmeye devam etti. Anneme dönüp bıkkın bir ifade takındım.

"Anne ya babamın ayarlarıyla oynama rica ederim. Yıllardır bu topraklardasın hala mı Meksikalı ince ruhlu düşüncelerini aşılıyorsun kocana." Biraz duraksayıp dudaklarımı düzdüm. "Gerçi babamda senin gelenek ve düşünce ayarlarınla oynamıyor değil." dedim.

"Kızım ne anlatıyorsun hiç bir şey anlamadım? On sekiz yaşındasın, ergenlikten olsa gerek, çünkü kimlik arayışındasın duygu karmaşan hat safhalarda," dediğinde, annemin yüzüne boş boş baktım.

"Görmemişlerin ergen çocuğu olmuş her şeyi de ergenliğe bağlıyor millet." Soluğumu sesli bir şekilde dışarıya verdim. "Ben bile bu kadar takmıyorum bu ergenlik dönemi dedikleri şeyi. Kimlik arayışıymış... Urfa'nın bir yerinde yaşayan Seyhan Aras adındaki bir kişiyim. Daha ne kadar kimlik arayışında olacağım ki?" Başımı iki yana sallayıp, ikisinin bakışlarına aldırmadan ayranımı içmeye devam ettim.

Kalıbımı basarım ki annem babama kaş göz yapıp, 'Ergenliktendir' diyerek aldırmaması için mırıldandığına yemin ederim. Ne olacak Avrupalı değil mi, hepsi aynı ince düşüncede. Bir gün bunlar incelikten kopacak haberleri yok. Tamam, ince düşünmek iyidir de bu kadarda incelmek zararlı bence.

"Seyhan ağzının kenarını sil çocuğum," dedi annem. Başımı kaldırıp inat yapar gibi dilimle ağzımın kenarına akan yağı temizledim. Annem yüzünü buruşturduğunda babamın kısık sesle gülmesiyle bende dişlerim gözükecek şekilde gülümsedim.

"Her sabah bunu yapmak zorunda mısın?" diye sorunca omuzlarımı kaldırıp indirdim. Bakışlarını benden çekip babama bakarak, "Yüz verme şuna. Hayır, anlamıyorum yağlı yağlı bu şeyi nasıl yiyorsunuz anlamıyorum," dedi annem. Sitemle.

Ekmeğimi tavanın içindeki, bol yağda kızartılmış biber salçalı yumurtaya daldırdım. Aslında biberler salça gibi öğütülüp işlem görmemişti, daha büyük parçalar halinde öğütülüyordu burada kahvaltılar için.

"Seyhan! Avuç avuç mu yenir hem de yağını bana bana," dediğinde annem, çoktan ağzıma atmış ve dudağımın kenarından yağın akmasına izin vermiştim. Biliyorum kötü bir şey ama anneme göre iğrenç de olabilir, ama umurumda değildi, bu kadar hanımefendi olmasına katlanamıyordum.

"Nihal, bu kız bunu iki yaşından daha küçükken bile yiyordu. O zaman acısına aldırmayıp bir şey olmadıysa şimdi olacağına inanıyor musun?" diye sordu babam.

"Evet, anne bu kadar ince olma çünkü bir gün incelikten kopacaksın diye ödüm patlıyor," dediğimde babam gür bir kahkaha attı. Annem soluğunu sesli verip, bana uzattığı peçeteyle ağzımı sildim. Ardından ağzımın çevresini mesken edinen yağın kırmızılığı hala yerinde olduğundan, annem sırf bunun için masaya koyduğu ıslak mendili uzattı.

"Seyhan sende annenin Meksikalı damarını iyice oyun haline getirme emi kızım. Allah bilir bir gün onun damarına aşıladığım Urfalı ortaya çıkar sonra ben bile elinden alamam seni," dedi babam. Sonra ne mi oldu? Annem tüm zarafetiyle masadan kalkarak, kahve fincanıyla mutfağa doğru ilerlediğinde babam ile ben aynı anda kahkaha atmaya başladık. Gülerek yerimden kalktığımda aklıma bir şey geldi ve babama baktım.

"Ben anneme Avrupalı diyorum ama Meksika Amerika kıtasında değil miydi?" diye sorduğumda, babamın kahkahasından artık yeller esiyordu. Yüzümde oyalanan bakışlarından sonra dilini ağzının içinde yuvarlayıp çayını kafasın dikti. Ay! Çok sıcaktı ya inşallah boğazı yanmamıştır.

PARAVANWhere stories live. Discover now