1.Bölüm: "Paravan"

En başından başla
                                    

Sanırım bir tanesini feda edebilirim. Diğeri işlevsiz kalacak ama neyse en yakın zamanda bir eşini alırdım.

Masama ilerleyip bir kâğıt ve kalem aldım.' Geceme dokunma!' yazdığım kâğıdı mıknatısa sardım. Peki, neden içimdeki his buna aslında kendi gecemin sebep olacağını fısıldıyordu zihnime?

Soluğumu sesli bir şekilde verip sinsice sırıttım. Kâğıdı iyice düşmeyecek şekilde mıknatısa bastırdım. Odamın ışığını kapattıktan sonra pencereye yaklaştım. Sanırım içimde bir korku peyda olmaya başlamıştı çünkü kalbim hızını artırıyordu. Aldırmadım çünkü uykusundan edeceğim kişi normal değildi, sadece kendimi fark ettirmemem gerekiyordu. Pencereyi açtığımda Urfa'daki Mart ayının soğuk olmayacak kadar iyi hissettiren rüzgârı yüzüme çarptı. Hoşuma gitmişti serin hava.

Gözlerimi penceresinin karanlığına çevirdim. Benim bulunduğum apartmanın üçüncü katından, onun kaldığı karşı apartmanın ikinci katındaki penceresini hedef aldım. Sağ avuç içimin terlemeye başladığını hissediyordum. Hissetmeme rağmen sağ elimi havaya kaldırdım ve hiç düşünmeden hızla fırlattığım mıknatıs penceresinin camını çatlatıp, kırılan noktadan içeriye sızdığında, gecede yankılanan ses kulağımla buluştu. Çok fazla yankı yapmıştı garip bir şekilde.

Tek ses değildi oysaki. Ve ben gecemin camını kırmamıştım ama ilk darbede bilmeden kendi camımı çatlatmıştım.

Belki saliselik farkla penceremi kapatıp perdemi de çekmiştim. Hafıza kaybı gibi bir şeydi son üç saniyem. Hızlı soluklar alıyor, göğsüm körük gibi inip kalkıyordu. Lacivert perdemi belirsiz bir açıyla araladım. Dudaklarımın arasından çıkan soluklarım perdemi titretiyordu.

Camdan geriye kalan çatlakların ardındaydı.

Hangi kafayla buna cesaret etmiştim ki! Yaptığımın sonucuyla yüzleştiğimde çoktan pişman kırıntısını hissetmiştim. Gözümü kırpmadan karanlıkta seçebildiğim kadar ifadesiz yüzüne bakıyordum. Başını eğip elini karnına kadar kaldırdı. Avucunun içinde olan şey biraz önce benim parmaklarım arasındaydı. Mıknatısın üzerindeki avuç sıcaklığımın hala soğumadığının farkındaydım. Elleri soğuk muydu? Ellerinin sıcaklığını bilmiyorum ama eğer soğuksa, şimdi avuç sıcaklığım onun soğuk parmakları arasında hissediliyor olabilirdi.

Tek eliyle mıknatısa sarılı kâğıdı açtı. Şimdi de çıplak kalan mıknatısın soğukluğu az önce hissettiği sıcaklığın üzerini örtmüş olmalıydı. İki kelimeden oluşan uyarı niteliğindeki yazıyı okudu. İfadesiz yüzü sarsıldı ve sokağın ışıklarından görebildiğim kadar gözleri kısıldı, kaşları hafifçe çatıldı. İfadesiz yüzü ile bu hali arasında kıyas ve tercih yapamayacak kadar yabancıydı bana, bende ona...

Başını kaldırdı ve tam gözlerimin içine baktı.

Kahretsin!

Bir saniye sadece bir saniye birbirimizin gözlerine bakmıştık. Ve eğer bir gün ben hafıza kaybı yaşarsam her şeyi ama her şeyi unutacak olsam dahi o bir saniyenin içine hapsolan anıyı unutmayacaktım.

Bedenim büyük bir cesaret ile kilitlenmiş, yerinden hareket etmiyordu. Gözlerini gözlerimden o çekmişti ama başını kıpırdatmadan hala benim pencerem bakmaya devam ediyordu. Neden? Cevapsız soruların varlığına ilk defa lanet etmek geldi içimden.

Sevememiştim... Hiç hoşuma gitmedi çatlak camın ardından bakan ifadenin içime serptiği hisleri. Ne balkondaki ne de o bir saniyedeki sebep olduğu hisleri sevmemiştim. Fark etmiş midir acaba lacivert perdenin ardından ona baktığımı ve en önemlisi camını bir mıknatısla delip uykusundan ettiğimi? Bence fark etmemiştir diye geçirdim içimden. Öyle olmalıydı çünkü onun yüklediği bir sorumluluğa razı olmak için deli olmak gerekirdi; aynı onun gibi...

PARAVANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin