YH • 13 | RUHU YAKAN KELİMELER

Start from the beginning
                                    

Bu itirafçı düşünceden sonra çaktırmadan şöyle bir üzerime baktım. Şey… tamam zaten çıplak sayılır vaziyetteyken sarf ettiğim sözlerin kulağa çok mantıksız geldiğini kabul ediyorum ama benim kast ettiğim şeyde beden değil, ruh çıplaklığıydı zaten.

Hemen dikkatini çekip onun bakışlarını ordan ayırmalıydım. Bu yüzden odam hakkında yaptığı yorum üzerinden devam etmeyi mantıklı buldum 

Dik dik bakıp, "Evet odam öyledir, hatta o kadar şirindir ki takım elbise giyerek ciddi görünen bir adam içinde eğreti görünür ancak," dedim. "Yine de bil bakalım odam hakkında yorumda bulunmaya kimin hakkı yoktur?"

Koyu kahverengi bakışları ağır ağır bana döndü. Sanki laf dokundurmamışım gibi öyle sakin ve bozulmamış bir tavırla bana döndü ki adam sadece şu basit hareketle bile karizmaydı. Allah'ım sen herkesin karizma hakkından alıp hiç hak etmeyen bu adama mı verdin gerçekten, ne yaptın? Savaş Akduman'un dikkati yeniden benim üzerimdeydi, istediğim gibi ama üzerimde bu havlu varken bu da en az hakkımda analiz yapması kadar tehlikeli göründü bana. 

Savaş bütün laf dokundurmalarımı es geçip gözlerimin içine bakarak, "Yemeğe neden gelmedin?" diye sordu, sakin görünüşü sesindeki asabi tonu saklayamamıştı. 

Katı bir sesle, "Ben geleceğim diye bir şey söylemedim, öyle olacağından son derece emin olan sendin," dedim, yüzümü diğer tarafa çevirirken. 

Yalan söylüyordum ve gözlerimi kaçırsam Savaş gibi doğal bir şekilde zekası dışarı taşan biri hemen anlardı, bu yüzden göz kaçırmak gibi anlamı bilindik bir hareket yapmaktansa yüzümü sakince diğer tarafa çevirmeyi tercih ediyordum. Bu hareketin beni kibirli gösterdiğinin bilincindeydim. Asıl konuya dönecek olursam, oraya kadar gittiğimi kesinlikle söylemeyecektim ona. Çünkü özgüvenim birazcık sarsılmıştı ve aynı şeyin ona da olmasını böylece değerli egosunun birazcık incinmesini istiyordum. 

Umursamaz görünmeliydim, bu benim için bir savunma mekanizmasıydı. 

"Seni bekledim," diye homurdandı. 

Evet, bekliyor görünüyordun... O kadınla. 

Savaş'ın gözlerinin içine kendimden emin bir tavırla bakarak, "O yemeğe geleceğimi sana düşündüren neydi bilmiyorum," diye konuştum ve ona küçümseyici bir bakış attım. "Sence benimle yemeğe gel diyen her erkeğin peşine takılan salak bir kıza mı benziyorum?"

Bu sözler ağzımdan çıktığında, aslında biraz şaşırdım çünkü tamamen kontrolüm dışında gelişiyordu diyaloglarım. Son sözlerimden bir miktar da utandığımı itiraf etmek zorundayım, neticede gel demişti ve bende öylece gitmiştim... O restorana kadar gittiğimi ve onu görüdüğümü fark etmese de. Neyseki bunu kendimden başkası bilmiyordu ve Savaş Akduman'ın da bilmesine hiç gerek yoktu.

"Geleceğinden neredeyse emindim çünkü sende söyleyeceklerimi merak etmiştin."

"Sence de yanıldığını itiraf etmenin tam sırası değil mi?" diye sordum. "Çünkü şu an kanıtı olarak karşında duruyorum." 

Savaş, ağır ve sakin atılan iki adımda tam karşımda durup gözlerini kısarak bana baktı. "Bu nasıl oldu bilmiyorum ama evet itiraf etmeliyim ki iç güdülerim beni ilk kez yanılttı." Sonra ekledi. "Çok sinir bozucu."

Sırıttım, onu kandırabilmiştim ve bu egoma ufaktan iyi gelmişti. Normalde bu tarz ego kasmalarını umursayan bir kişiliğim yoktur fakat konu Savaş Akduman olduğunda tıpkı kendim gibi düşüncelerimin yönü de ister istemez değişiyordu.

Ben bunları düşünürken Savaş'ın mevsim kahverengisi gözlerinde yoğun değişimler olduğunu ve o gözlerin olduğundan daha koyu hâle geldiğini yeni fark ettim. İster istemez kaşlarım yavaşça çatıldı. Emin değilim ama bu gözler bana talepkâr bir ifadeyle bakıyordu sanki benden çekip almak istediği birçok şey vardı ve daha kötüsü sanki istediği her şeyi alabilirmiş gibi bu talebi gözlerinde açıkça göstermesi Savaş'ın küstah kişiliğini ortaya seriyordu.

YARALI HAYALLER (+18)Where stories live. Discover now