Melez

801 128 6
                                    

Bir kolumu Chan'ın beline yerleştirip diğer kolum ile elini tuttum. Boynumu da kolunun altından geçirip ona yürümesinde yardım ediyordum. Bedeni buz gibiydi. Belki de en ilginç yanı burasıydı. Kanları her zaman sıcak olan kurtlar arasında soğuk olması... Kelimenin tek anlamı ile ölüyordu. Ve ben...ağlıyordum. Onun için korkuyor, endişe ediyor, dahası hiç düşünmeden yardım etmeye çalışıyordum.

Her ne kadar karışmış olsa da kokusu hâlâ çok güzel hissettiriyordu. Sahi neden kokusu karışmıştı ki? Diğerleri varken neden benimle gidiyordu mesela?

Anlam yükleme Seungmin, anlam yükleme Seungmin, anlam yükleme Seungmin!!

Ya yemek için götürüyorsa beni? Sonuç olarak bitkin bir kurt var karşımda. Ya beni yerse... Kaçsam mı? Saçmalama Seung, seni yemez. Sadece hasta. Peki neden hiç belli etmiyordu ki hastalığını? Neyi vardı ki? Of kafamda deli sorular...

Soruları bir kenara bırakıp Chan'ın yönlendirdiği patikayı ona destek olarak ilerlemeye devam ettim. Dağın içten olan duvarı ile karşılaşınca şaşkın bir surat ile ona baktım. Ne yani hiçbir yere çıkmayan bir patikayı mı yürümüştük?

"Ş-şey burası kapalı, yolu mu karıştırdın acaba?" diye sordum. Kafasını kaldırıp yüzüme bakmaya çalıştı ama yeterli gücü bulamayıp tekrar eğdi.

"Duvarı it" dedi titreyen sesiyle. Dediğinin ne işe yarayacağını anlamamıştım ama yinede onu yavaşca yere oturtup duvara ilerledim.

İki elimi duvara koyup tüm gücümle ittirmeye başladım. Normalde olsa asla yapamayacağım şeyi vücudumun yaşadığı başkalaşım ile kolaylıkla yapmıştım. Duvarı itebilmiştim. Koca duvar açılmıştı.

Gördüğüm manzara ile resmen nutkum tutulmuştu. Bu kadar güzel bir yeri beklemiyordum.

Dağın içinde net olmasa da hafiften belli olan Güneş burada yeni yeni batmaya başlamıştı. Önünde duran güzel yeşillikler ve çiçekler ile bu kayalık şu ana kadar gördüğüm en güzel yer olmayı başarmıştı.

Manzaranın etkisinden çıkıp yerde öylece oturan Chan'ın yanına ilerledim. Kollarından yavaşça tutup ayağa kaldırdım. Kafamı da kollarını kolunun altından geçirip vücuduna destek oldum. Az önce keşfettiğim dağın dışına ilerlemeye başladık. Neden buraya geldiğimizi hiç anlamamıştım ya da neden bu kadar güzel bir yerin olduğunu... İnsan eli değmediği o kadar belliydi ki kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi.

Kayanın ucuna gelince eliyle oturmamızı işaret etti. Yorgunluktan konuşamıyordu bile. Sözünü ikiletmeden onunla beraber oturdum. Susmuştu, gözleri bile konuşmayı bırakmıştı. Sadece güneşe karşı gözlerini kapatmıştı. Uyumak istiyor gibiydi. Kolunu bırakıp sırtının arkasına geçtim. Ne yapacağımı anlamadığı için gözlerini açıp şaşkınca bakmıştı.
Bacaklarımı bedeninin yanından sallandırıp sırtını göğsüme dayamasını sağladım.

Şuan bunu neden yaptığımı bilmiyordum? Neden onun için bu kadar endişelendiğimi de, hatta neden burada olduğumu da... Tek bildiğim yapmak istediğimdi. Ona yardımcı olmak istiyordum, benimle daha çok sıkıntısını paylaşsın, ona destek olabileyim istiyordum.

Hafifçe eğilip yüzüne baktım. Uyuyor gibi görünüyordu. Ama nefes alış verişi hâlâ düzensizdi. Öncekine göre daha iyi durumdaydı sanki. Bir kez daha fark etmiştim. Onun yüzü gerçekten kusursuzdu... Keskin hatları, kırmızımsı dudakları, kirpikleri...hepsi kusursuzdu.

Onun kıpraştığını hissedince kafamı geriye atıp onu izlediğimi göstermemeye çalıştım. Hafif kıkırdamıştı. Aferin Seungmin, bir kere de yakalanma. Bir kere de kendini belli etme. Her nefesi bir öncekine göre daha düzenli ve sağlıklı geliyordu kulağıma. Ayrıca, ondan yayılan sıradan koku gitmiş, geriye yine asil sorusu kalmıştı.

Moon And Sun (Chanmin)Where stories live. Discover now