Bölüm 54: Mavi Işık ve Yanılsamalar

Bắt đầu từ đầu
                                    

Uluç'un karanlıkta atılmış dikişleri arabada açılmıştı, dikişleri açılmamış olsa bile gelen doktorun o dikişleri alarak yerine yenisini atacağından emindim. Uluç adam akıllı bir şekilde tedavi edilmişti ki bu adam akıllı süreç yalnızca onun standartları için geçerliydi. Normalde olması gereken tıbbı bir ortamdı ancak Uluç'un bunu kabul etmeyeceği ortadaydı, haklı sebepleri de vardı.

Keşke bu kadar haklı olmasaydı.

Düşündüğüm bir diğer konuysa şuydu: Yunus Emre bir polis memurunun maaşıyla kıyaslandığında böyle bir dağ evine nasıl sahip olabiliyordu? Bu ev belki onun bile değildi ancak onun olma ihtimaline yönümü çevirdiğimde o yönde yeni soru işaretleri ortaya çıkıyordu. Mesleğinin kutsallığının yanısıra aldığı maaşın günümüz şartlarında değerini biliyordum ki bu değer bu eve sahip olmaya yetmezdi. Bu eve sahip olabilmesi için ek iş yapmış olması ya da ailesinin zengin denilen kesimden olması gerekiyordu.

Sessizliğin içindeki Uluç'un derin soluk alıp verişleri altında odayı yeniden inceledim.

Uluç'u yerleştirdiğimiz odada küçük bir okuma koltuğu, turuncu mantar bir lambader, dekoratif mozaikli bir sehpa, küçük bir kitaplık rafı ve su yeşili geniş bir yatak vardı. Kitaplık rafı boştu.

Odanın kime aitti bilmiyordum ama bir kadına ait olduğu ortadaydı. Yunus Emre bu odanın insanı gibi durmuyordu.

Odanın rengi açık kahve, süt kahve tam seçemediğim kahvenin çok açık bir tonuydu ve birbirinden alakasız tüm bu renkler muhteşem bir ahenk yakalamıştı. Odanın sahibi gerçekten zevkli bir insandı ve bu yüzden sahibinin kim olduğunu gerçekten merak ettim.

Zihnim Yunus Emre'nin güzel bir eşinin, sevgilisinin olduğunu düşündü ama Yunus Emre'yi hatırladığım görüntülerin hiçbirinde parmağında yüzük yoktu.

Ben Uluç'la bu odada kalmıyordum. Yunus Emre bana küçük karanlık bir odayı ayırmıştı, bu oda tam Uluç'un odasının karşısındaydı ama orada da uyuduğum yoktu. Üzerimi değiştirmek ve duş almak için iki kez girip çıktığımı olmuştu ancak onun dışında odaya uğramamış, Uluç'un yanından bir an olsun ayrılmamıştım.

Yunus Emre saygılı bir çocuktu. Uluç'la sevgili olduğumuzu düşünmesine rağmen bana ayrı oda açmıştı ve gelip rahatsız etmemek için müthiş bir çaba gösteriyordu. Uluç'un durumunu kontrol etmek dışında onu iki gün boyunca hiç görmemiştim. Mutfağa bir şeyler atıştırmak için indiğimde bile kendisi için ayırdığı odadan çıkmamış tüm vaktini odasında geçirmişti.

Bana ihtiyacım dahilinde odasının kapısını çalabileceğimi kibar ve şefkatli bir sesle söyleyişini hatırlıyordum. Bunu ben Uluç'un yanında uykuyla uyanıklık arasında geçirdiğim o şuursuz dakikalarda söylemişti.

Yunus Emre kız kardeşinin saçını ören şefkatli abilerin sıcaklığını hissettiriyordu. Onu her ne kadar yenice tanımış olsam da Uluç uyuyorken tedirginliğim odanın sınırlarından çıkıp Yunus Emre'ye bulaşmadı.

Yunus Emre onunla arkadaş olunsa korkmadan ve güvenle elini tutabileceğin dost gibi görünüyordu ama dengesiz tavrını da tamamen görmezden gelemezdim.

Uluç'tan çekiniyor olmalıydı fakat ormandaki alaycı tavrı gözümün önüne ara sıra geliyordu ve bu çekinme fikri anında kaşlarımı çatmama neden oluyordu. Çatmak anlamsızdı, hayretle ve şaşkınlıkla ona bakakalmıştım. Yunus Emre aynı zamanda onunla yaşadığım anların içinde gerçekten çakırkeyf gibi hali olan yarım akıllı adamlar gibi gülüp eğlenecek bir adamdı çünkü Uluç'u arabaya bindirirken benden alamadığı desteğe sinirlenmemiş, Uluç için hayıflanarak onun baygın bedenine doğru konuşmuştu. Yalan dolan hatırlıyordum ama Uluç'a cazibesi karşısında kim olsa bayılacağını söylemiş, yetmemiş onu arabaya koyduktan sonra Uluç'un alnından gürültülü bir şekilde öpmüştü.

SAHİPSİZNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ