Yalandı. Sık sık oluyordu ve ben artık katlanamıyordum. Bazen diyordum ki belki ölsem daha iyi. Zaten ölü gibi yaşıyordum.

----

Jimin'in bana seslendiğini daha yeni duymuştum. Ne ara geldiğimizi anlamadan kendimi bir lokantanın önünde bulmuştum. Büyük bir yerdi. Umarım fazla kalabalık olmaz. Çünkü şu sıralar insanlardan uzak durmak daha mantıklı geliyordu gözüme.

Rezerve ettiğimiz masaya doğru adımlarken bir yandan da göz ucuyla etrafımı inceliyordum. Burası çok ama çok kalabalıktı ki belliydi zaten burası çok büyük ve lüks bir yerdi. Taehyung ve Jimin neden böyle bir yeri seçmişlerdi hiçbir fikrim yoktu. Genelde yemek yemeye daha sakin ve pahalı olmayan yerler seçerdik. Bu sefer bir ilk yapmıştık.

Jimin:Ne yiyelim?
Tae: Bilmem ki. Sevgilim sen karar ver, ben de seninle aynı şeyi yiyeceğim.
Jimin: İyi de ben karar veremiyorum ki.

Onlar ne yiyeceğini düşünürken ben daha menüyü elime dahi almamıştım. Ortam fazla gürültülüydü. Keşke ben gelmeseydim. Hem onlar başbaşa yemek yerdi hem de en azından evde tek başıma kafa dinlerdim. Asosyalleşmiştim evet.

Onlar karar verdikten sonra ben de aynı şeyi yeme kararı almıştım. Birkaç dakika sonra elindeki tabaklarla garson geldi. Elindekileri masaya bıraktıktan sonra da gözden kayboldu. Önümdeki yemeklere bakıp duruyordum. Birkaç şey ağzıma atıp yeniden etrafa bakıyor, bazen de Jimin ve Taehyung'un konuşmalarına katılıyordum. Masada resmen bir ruh gibiydim.

Tae: O gün kavga etmiştik Jin. Hatırlıyor musun?
Kafamı kaldırıp Taehyung'a baktım. Taehyung'la o kadar çok kavga ettiğimiz an vardı ki hangisinden bahsettiğini bilememiştim. Zaten şu an onları pek dinlediğim söylenemezdi.

Jin: Hangi gün?
Taehyung ağzındaki lokmayı yutup cevapladı.
Tae: Su savaşı yaptığımız gün. Ne gündü be!
Birşey söylemedim. Jimin ve Taehyung biraz gülüp ardından başka birşey konuşmaya başlamışlardı. Evet o günü hatırlıyordum. Yine saçma sapan bir nedenden dolayı tartışıp, kavga etmiştik. Zaten bizim kavgalarımız hep boş sebeplerden meydana geliyordu.

İyice sıkılmaya başlamıştım. Daha buraya geleli 20 dk olmuştu ve ben fena sıkılıyordum. Etrafımdaki insanlar üstüme üstüme geliyormuş gibi hissediyordum. Bunun yanı sıra bu gürültücü ortam beni bayıyordu.

Ayaklandım. Cidden bunalmıştım. Biraz dışarıya çıkıp rahatlamak istiyordum. Yemeği bile tam bitirmemiştim. Çünkü bu ortam beni rahatsız ediyordu.
Tae:Nereye?
İkisi boş gözlerle suratıma bakarken yanıtladım.
Jin: Biraz temiz hava alıp geleceğim.
Tae:Peki.

Daha fazla orada beklemedim ve adımlarımı hızlandırıp oradan çıktım. Kapıdan çıkar çıkmaz yüzümde hissettiğim temiz havayla gülümsedim. Evet kesinlikle burası daha iyiydi. Biraz ilerledim. Orada bir park vardı. Parka gidip oradaki boş bir banka bedenimi bıraktım. Hava gerçekten çok güzeldi. Parkta da kimse yoktu.

En en önemlisi de çok sessizdi.

Tam istediğim gibiydi. Fakat benim hiç şansım olmadığı için yine bir şeyler olmuştu. Asla şaşırmadım(!)

Gelen iki el kurşun sesiyle kulaklarımı kapadım. Ulan birazcık bile rahatlık vermeyecek misiniz bana ya? Gelen bağırışma sesleri ve yeniden yükselen silah sesi beni korkutmaya başlamıştı.

Merakım oraya doğru gitmemi söylüyordu fakat iç sesim oraya gittiğimde bir boklar olacağını çok iyi biliyordu. Yine de ne olduğunu öğrenmek istiyordum. Hem artık ölüm beni eskisi gibi korkutmuyordu. Anın verdiği cesaretle oraya doğru ilerlemeye başladım. Deli gibi korksam da ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Ben merakıma tüküreyim!

•Hisset• +Jinkook ✔Donde viven las historias. Descúbrelo ahora