34.Bölüm : Uyu Bebeğim.

Start from the beginning
                                    

"Hadi, uyu bebeğim."

"Uyu bebeğim."

"Bebeğim..."

Kendimi pamukların arasına sarılmış gibi hissediyordum, bir inci kabuğunun arasına yatırılmış ve korunuyor gibi hissediyordum. Sanki gerçekten değerliymişim gibi, sanki gerçekten yaşamaya değermişim gibi... Sanki bu dünyada ben de varmışım gibi...

Sabah gözlerimi yepyeni bir güne açtığımda bugüne dair içimde garip bir heyecan, garip bir korku vardı. Hem güneş en güzel şekilde parlıyordu, hem kar yağıyordu. Hava bile kararsızdı, dengesizdi. Başımı çevirip Efe'yi görmeyi beklediğim an Efe'nin yanımda olmadığını gördüm. Endişeyle doğrulduğum sırada mutfaktan gelen sesler beni rahatlattı. Uyanmıştı. Kahvaltı hazırlıyor olmalıydı. Kalkıp üzerimizdeki battaniyeyi katladım ve koltukta bıraktım. Saat sabahın 08.15'iydi. Kahvaltı yapıp çıkmalı ve lansmana gitmeliydik. Sonra ise merakla beklediğim canlı yayınımız vardı. Bugün her zamankinden yorucu olacaktı. Fiziksel yorgunluk bir yana, mental olarak ne halde olacaktım bilmiyordum. Mutfağa geçtiğim an Efe'nin çoktan kahvaltımızı hazırladığını ve kahvelerimizi yapıyor olduğunu gördüm.

"Günaydın, uykucu." dedi bana gülümseyerek.

"Bu saatte kalkıp bir de kahvaltı mı hazırladın?" dedim mahcup bir yüz ifadesiyle, "Keşke beni de uyandırsaydın."

"Bu saatte uyanmadım." dedi göz kırparak, "Hiç uyumadım."

"Nasıl yani? Hiç uyumadın mı? Neden?" Efe kahve fincanlarımızı masaya bıraktıktan sonra bana döndü.

"Sen kollarımdayken nasıl uyuyabilirdim ki? Seni izledim." dedi.

Yanaklarımın kızardığına emindim, gülüşümü zor tutuyordum. Bir yandan Ece hastanedeyken herhangi bir şeye mutlu olup gülümsemem konusunda bile suçlu hissediyordum, bir yandan Efe'nin bana hissettirdiği tüm bu güzel duyguların hiçbir saniyesini kaçırmak istemiyordum.

"Ben gidip ellerimi, yüzümü yıkayayım. Üzerimi değiştirip geleyim. Kahvaltı için çok teşekkür ederim." deyiverdim sadece, nedense güzel cümleleri karşısında o kadar mahcup hissediyor ve o kadar utanıyordum ki onları devam bile ettiremiyordum.

İnsan güzel cümleler duymaya alışık olmayınca onları duyduğu zaman ne tepki vereceğini bile bilemiyordu.

"Tamam, buradayım, bekliyorum." dedi Efe, utandığımı biliyor ve görüyordu. Bu onu eğlendiriyordu, bunu çok net görebiliyordum. Mutfaktan çıkıp banyoya girdiğimde aynaya baktığım an yaşadığım şoku unutamıyorum.

Ne ara allık sürdün yüzüne Mine, bu ne hal?

Abartma demek isterdim ama allık bile yanaklarımı bu kadar kızartamazdı İç Ses!

Yanaklarına buz tutman gerekiyormuş gibi duruyor resmen!

Yüzümü defalarca soğuk su ile yıkadıktan ve dişlerimi fırçaladıktan sonra biraz olsun kendime gelmiştim. Efe ile her geçen gün artan yakınlığımız anksiyetemi zirveye taşımıştı. Böyle şeylere alışık değildim, böylesine yoğun duygular ve hisler vücudumun tanıdığı şeyler değildi ve resmen yan etkilerini yaşıyor gibiydim.

Banyodan çıkıp Efe'nin misafir odasına geçtim. Efe her ne kadar onları yatak odasına bırakmam için ısrar etse de yanıma aldığım birkaç parça kıyafetimi misafir odasına yerleştirmiştim. Üzerimi değiştirip mor bir boğazlı kazak ve siyah bir tayt giydim. Saçlarımı da hızlıca ördüm ve mutfağa geçtim. Efe masaya oturmuş kahvesini içiyor ve telefonuna göz atıyordu. Beni görünce gözlerinin üzerimde baştan aşağı dolaştığını fark ettim.

No : 26 (İki Kitap)Where stories live. Discover now