BİR GÜLÜŞ KADAR UZAK

891 67 11
                                    

Hayır ya… Uyanmak istemiyorum. 

Telefonda değil de resmen beynimin içinde çalan alarm sesini kapatmak için zıplayarak uyandığım yatağın her yerini ellerimle taciz ettikten sonra, yatmadan önce yastığımın yanına koyduğum telefonu ayak ucumda bulduğum için, bir kez daha yatma stilime lanet ettim. Ne güzel bir sabah ama (!)…

                         Sadece telefonu kapatıp tekrar uyumaktı planım. Tabi bu, yatakta tepinmeden önceydi. Savaştığım yorgan sayesinde hem yorganı hem de uykumu alt etmeyi başardım.

Hemen üzerimi giyinmek için dolabın başına geçtim. Kırık beyaz, üzerinde notalar olan bir etekle üstüne siyah deri bir tişört giydim. Bugün yatakta çok oyalanmadığım için vaktim sınırlı değildi.

Kendime hazırladığım kahvaltıyla, daha doğrusu çevirmeyi beceremediğim için pişiremediğim omlet ve birkaç kahvaltılıktan bahsediyorum, karnımı doyurmaya çalışırken tezgahın üzerindeki çikolatanın bana göz kırpmasıyla kendimi çikolatanın yanında buldum.

Çikolatayı kaşık kaşık götürdükten sonra çantamı da alarak ayakkabılarımı giyinmek için koridorda ilerledim. Tabi aynadaki görüntümle karşılaşmadan önce her şey normaldi. Ağzım tamamen çikolata içerisindeydi. Bu ayna olmasa dışarıya böyle çıkacaktım. Allah’ım nasıl bir felaketten kurtuldum? Sana şükürler olsun.

Bir kez daha aynaya bakıp kendi kendime güldüğümde bir anlığına gözümde bir şeyler canlandı.

Yine böyle aynanın karşısında ağzının etrafındaki çikolatalara bakıp bakıp gülen bir kız çocuğu. Benim…

Henüz beş ya da altı yaşındaydım. Tam hatırlayamıyorum. Yine çikolata kavanozuna girip çıkmış gibiydim. Girişteki aynanın karşısında kendimi görünce gülmeye başladım. Ben kıkır kıkır gülerken kapıdaki kilit sesiyle başımı kapıya çevirdim. Ben gelen kişiyi görmeden “Ben geldiiim!” demişti. “Annecim!” diye koştum.

Çantamdaki telefonun çalmasıyla kendime geldim. Telefon falan umurumda değildi. Ben… ben ilk kez annemle ilgili bir anımı hatırlamıştım.

Yere çökerek kendime gelmeye çalıştım fakat bu dolan gözlerime engel olmuyordu.

Annemle ilgili hiçbir şey bilmiyordum. Ne sesi, ne yüzü, ne kokusu… Bir türlü hatırlayamıyordum. Ama şimdi, hayatımda ilk kez annemin sesini duymuştum. Sakin olmalıydım. Biraz daha hatırlamaya çalışmalıydım.

“Biraz daha! Biraz daha!” diye bağırıp saçlarımı geriye doğru çekerken kafamı, sırtımı yasladığım duvara vuruyordum.

Telefonum kaçıncı kez bilmiyorum çalmaya devam ediyordu. Uzanıp çantamdaki telefonu aldıktan sonra biraz sesimi düzeltmeye çalışarak telefonu açtım.

“Yağmur Hanım!”

“Evet, benim”

“Ben Korhan ÇAĞAN. Sizinle bir konu hakkında görüşmek istiyordum. Bugün müsait misiniz?”

“ Bugün işe gitmeliyim. “

Kararsız kalmıştım. Bu isimde birini tanımıyordum. Sanki İstanbul’dan çok birilerini tanıyorum da…

“Bakın biliyorum beni tanımıyorsunuz ama sizinle görüşmem gereken önemli bir konu var. Müsait olduğunuz zaman size mesaj atacağım yere gelirseniz sevinirim. Ben sizi bekliyor olacağım. İyi günler. ”

“İyi günler.”

Konuşan kişinin sesini, birbirini takip eden dıt dıt sesleri alırken telefonumu yavaşça kulağımdan indirdim. Kim olduğunu bilmiyordum. Bunu düşünecek halim de yoktu. Bunu düşünmek için harcayacağım eforu henüz yeni hatırlayabildiğim annemi düşünmek için harcayabilirdim.

YAĞMUR SONRASIWhere stories live. Discover now