1 | Fısıltı

254 19 4
                                    

Almora - Candle In The Night

"Kehanet yalnızca Ejderha Lordu'ndan bahsetmez.
Kehanet bir kadından bahseder. Aşkı dünyayı
kör edecek, Lord'u öldürecek bir kadından."


Hayatta her zaman ne istediğini bilen biri olmuştum. Hep bir amacım olurdu, bir hedef belirler düz bir çizgide dimdik ona yürürdüm. Asla belimi bükemezdi engeller, her şeyi belirlerdim önceden, her ihtimali yaşatırdım zihnimde.

Hangi yoldan gideceğim belli, yol arkadaşlarım belliydi. Kimse çekip alamazdı beni düzenli hayatımdan, dağınık bir yaşantı deneyimlememiştim hiç.

Dağınık bir yaşantıya hayat denir miydi onu bile bilmiyordum. Bu hayatta her şeyi bir düzene, bir plâna uydurmak zorundaydınız çünkü öyleyken bile zar zor yetişiyordunuz.

Hayatıma yeni biri giremezdi mesela şu sıralar. Onunla boşa geçirebilecek bir vaktim yoktu. Küçük arkadaş grubumun içinde mutluydum.

En azından öyle olduğumu varsayıyordum. Çünkü yıllardır içimi kemirip duran şeyden kurtulamıyordum.

Bir şey vardı içimde. Beni kötü hissettiren. Bir şey vardı, kahkahalarımı boğazıma dizen. Bir şey var diyorum ya,

Bana kötü olduğumu hissettiren.

Huzurumu kaçıran, içimi kemiren. İçimdeki karanlığı hissettiren.

İçimde kim olduğumu sorgulayan bir başkası vardı, yıllardır sesi susmazdı. Yılan gibi tıslaması her daim kulağımdaydı.

Önümdeki kitabı kapatırken, yine kulağımdaydı o tıslama. Ve yine içimdeydi sorgucu bir his.

Hermione Granger. Kimsin sen?

Kesik nefes alışverişlerimin ardından göz kapaklarım açıldı, kalbim çarpıyordu. Yatakta doğrulduğumda nefes alışverişimi düzenlemeye çalıştım ama bu bir işe yaramıyordu sanki. Ben sakinleşmeye çalıştıkça aldığım nefesler boğuyordu beni ve ciğerlerime dolan hava yakıyordu göğüs kafesimi.

Nefes aldım.

Nefes verdim.

Dizlerimi kendime çekmiş, başımı dizlerime yaslamış, yatakta öylece duruyordum. Yeni doğmuş bir bebek gibi, nefes almayı bilmiyordu ciğerlerim, yanıyordu her yanı. Ve şu an ben de ağlamak istiyordum, sırf nefes aldığım için. Çünkü bana canlı olduğumu hissettiren nefeslerimdi aslında canımı yakan.

Sebebi neydi? Her zaman farkında bile olmadan yaptığım bu davranışı neden şimdi yapamıyordum, belki de sabah olur olmaz Madam Pomfrey'e görünmeliydim.

Saatime baktığımda 5'e doğru geldiğini gördüm, bu saatten sonra, hele de vücudum nefes aldığı için böyle acı çekerken, uyumama imkan yoktu. Oturduğum yerden yavaşça kalkarken yatağımın kenarında duran kalın hırkayı üstüme geçirdim.

Ses çıkarmamaya özen göstererek odadan çıktım,  ağzımın içinde birkaç büyü mırıldanıyordum acımı hafifletmesi için ancak pek etkisi olmuyordu. Sonunda acım dindiğinde Karagöl'ün yanında bulmuştum kendimi. Yerde oturuyor, derin nefesler alıyordum.

Neydi sebebi, bir hastalığın belirtisi miydi bu, Madam Pomfrey hemen iyileştirebilir miydi beni? Peki ya hatırlamadığım bir kabustan arta kalan ve zihnime nüfuz eden o düşünceler neydi? Bilinçaltım niçin kim olduğumu sorguluyor, neden yıllardır içime gömmüş olduğum bir hissi bana hatırlatıyordu?

Peki, gerçekten. Kimdim ben?

Hermione Granger, 17 yaşında muggle-doğumlu bir cadı, söylenene göre çağının en zekisi, en çalışkanı. Başka, başka ne özelliğim vardı ki? Altı kişiden oluşan bir arkadaş grubuna sahiptim, onlar dışında pek arkadaşım yoktu. Ihtiyaç duymuyordum başkasına. Bu muydu yani 17 yılım, aldığım milyarlarca nefes bir sayfayı bile doldurmayan kimliğime mi yetmişti yete yete?

Bir de 17 yıl susmuştum hepsine, şimdi mi tak etmişti başıma, şimdi mi sorgulayasım tutmuştu yılları? Neydi bu düşüncelere boğan kabusun temeli, neden her gece boğuyordu bu düşünce zihnimi şimdileri?

18'ime yaklaşıyordum,  kimin hayatında yer etmiştim ki, daha kendi yaşantımda bir dipnot bile olamamışken.

Kulağıma fısıldadı bir nefes. O sensin. Arkamdaydı.

Ürkülerek geriye döndüğümde gördüğüm tek şey bomboş bir araziydi, hava aydınlanıyor, güneş doğuyordu.

Nefes alışverişlerim normale dönmüştü, yine de ciğerlerimde hala hafif bir batma hissediyordum ama çoktan Madam Pomfrey'e görünme fikrinden vazgeçmiş, yatakhanenin yolunu almıştım.

Ortak salondan içeriye girdiğimde birkaç kişi uyanmış, şömine başında konuşuyor, kitap okuyorlardı. Onların arasından sıyrılarak yatakhanaye yöneldim.

"Günaydın." dedi Ginny odaya girdiğimde. Başımla hafifçe sana da ser gibi bir işaret yaptıktan sonra odadaki işlerimi halldedip McGonagall'ın sınıfındaki yerimi almıştım, ders başlamadan önce biraz kestirmeyi düşünsem de Harry ve Ron yanımdaki yerlerini almış çoktan başı sonu olmayan bir muhabbete tutulmuşlardı, benim aksime iyi bir uyku almış olmalılardı.

McGonagall mı geç kalmıştı, yoksa zaman bana çok mu yavaş işliyordu bilmiyorum. Sanki saatlerdir bu sınıfta oturuyor, saatlerdir beynimin içinde kendi kendime konuşuyor gibiydim.

Zihnimdeyse yıkıcı bir gürültü vardı. Şeytanlarım benliğime karşı bir savaştaydı. İçimde bir boşluk olduğunu söylemiştim, bu savaş bir sömürge savaşıydı, o boşluk kimin himayesine girerse, ben o olacaktım.

Bir şeytana mı dönecekti ruhum, yoksa Hermione direnişe devam mı edecekti?

Tik tak. Tik tak.

Kulağımın arkasında bir uğultu belirdi.

Tik tak.

Geriye döndüm hızla, yine bir korku dolmuştu içime, yine bir boşlukla karşılaşmıştım. Yine.

Önüme dönerken bir titreme sardı vücudumu, belki de Madam Pomfrey'e görünmeme fikri berbattı. Evet, kesinlikle öyleydi.

Sınıf kapısının girişine bakma isteğiyle doldu içim, kafamı girişe çevirdiğimde, görmeyi umduğum kişinin o olduğunu hissettim. Gözlerimiz birbirine kenetliydi, defalarca dek yüzünü görmüş olduğum, adını bile bilmediğim bu kişiye neden bakma isteğiyle yanıp tutuşuyordum şimdi.

Şimdiye kadar onda beni çeken hiçbir özelliği olmayan o kişi, neden şimdi odak noktam olmuştu, bir kere bile gözlerini üstümde hissetmediğim o kişi neden benim gözlerime bakıyordu? Neden kalbim saatli bir bomba gibiydi, neden vücudum zangır zangır titriyor, beynimin içinde tik tak sesleri yankılanıyordu?

Tik tak.

O sensin.

Ve anlamıştım gözlerinden. O da duymuştu bu duyduğumu. Peki kimdim ben?

Ya da en önemlisi kimdi bu adını bile bilmediğim kişi?

Bombadan yapılmış kalplerimiz, titreyen vücutlarımız, beynimizin içinde tik tak sesleri.

Kan çanağına dönmüştü gözleri, halsizdi, bembeyaz olmuştu tüm vücudu.

Ayağa kalktım, ona doğru bir adım atmak istedim, ona yaklaştıkça ayaklarımdan tüm güç çekildi, dizlerimde derman, gözlerimde fer kalmadı.

Yere yığıldım, benimle doğrusal olarak onun da yere yığıldığını gördüm, son gördüğüm şey yanımda sereserpe yatan bedeniydi.

Ve ben bir rüya gördüm dün gece, adım yazıyordu kadehte.

Tik tak.

O, sensin.

-

Öncelikle belirtmek istiyorum ki, hikaye Harry Potter ile Merlin karışımı bir şey olacak. Yani ne HP ile tamamen bağlantılı, ne Kral Arthur efsanesiyle ya da Merlin dizisiyle.

İyi okumalar!





Dragon Lord | Dramione Where stories live. Discover now