8|❄

330 223 194
                                    

Adamın dokunduğu yer alev aldı, kızın vücudu yangına teslim oldu.

Göğüs kafesinde sakura çiçekleri açtı.

Kalbi çiçeklerin ağacı oldu genç kızın.

Dudakları kurudu nefesi kesilmişti duyduğu cümlelerle. Aptal görünmemek adına terleyen ellerini, siyah tulumunun eteğine sildi çaktırmadan.

Ve gülümsedi sakura çiçeklerini açtıran adama baktı uzunca, hiç fark edememişti o an dudaklarından dökülen cümleleri.

"Toprağınız olmak isterim, bu yüzden size yardım edeceğim. Bu güzel bakışınız, sıcak bir Türk kahvesini andırıyor. Benim burada çalıştığımı bildiğiniz gibi, Türk olduğumu da biliyorsunuz demek. Pekâlâ, ama önce işlerimizi bitirmeliyiz." dedi.

Kalbi sıkışıyordu sıkıntıyla, oysaki bu cümleler karşısında mutlu olmalıydı.

Neşeli olmaya zorladı kendisini ve gülümseyerek, etrafına bakındı.

Aptallaşmıştı, süpürgeyi ve küreği nereye bıraktığını kısa bi an unuttu.

Gözleri mutfak kapısına takıldığında, "süpürgeyi ve paspası getiriyorum bekle beni." dedi. Koşarak mutfağa gitti, tatlı telaşla etrafı tarayıp malzemeleri nereye koyduğuna baktı.

Kapının arkasındaki malzemeleri gördüğünde, kısa mesafeyi hızlı hızlı atan kalbinin ritimleri ile yarışa girmiş gibi koşarak tamamladı.

Malzemeleri zorlanarak eline alıp mutfaktan çıktı.

Gözleri Jonghyun'u bulduğunda ellerini cebine koymuş, camdan dışarıyı izliyordu.

Gökyüzüne bakıyordu yüzündeki hüzünlü gülümseme ile.

Yutkunamadı genç kız, kalbine bıçak saplanmış gibi yutkunması da acı verici bir zorlukla olmuştu. Temizlik malzemelerini geldiğini haber verircesine sesli bir şekilde yere bıraktı.

Jonghyun yavaşça bedenini kıza döndü. Yüzündeki hüzünlü gülümseme gerçek bir tebessüme dönüştü. Duha, süpürgeyi ve küreği eline alıp adama uzattı utangaç bir gülümseme ile.

Jonghyun kendisini neşeli olmaya zorlayarak konuştu "İşte başlıyoruz, hadi etrafı temizleyelim!" karıcığım... Bu kelimeyi cümlesinin sonuna eklemeyi çok istedi.

Burukça güldü. Duha belki kendisini çoktan anladı, ama hala anlamlandıramadı anladıklarını diye düşündü.

Yan yana etrafı toparlamaya başladılar. Jonghyun yerleri süpürdü, Duha ise masaları ve sandalyeleri sildi. Son olarakta birlikte yerleri sildiler.

Temizlik boyunca birbirlerine kaçamak bakışlar attılar.

Ufak tefek birbirlerine çarpmak gibi kazalar yaşasalarda utangaç gülümsemelerinin ardına saklandılar.
O gülümsemelerin ardında birbirlerini izlediler.

İkisinin içinden geçen düşünce aynıydı: Görüpte dokunamamak ne zor bir şeydi.

"seni seviyorum, ölmek istemiyorum seninle yaşamak istiyorum." içinden tekrar ediyordu Jonghyun, döngü gibiydi.

İliklerine kadar üşümüştü adam.

Duvardaki kanvas saate baktı, bambu ağaçlarının üstünden adama tik takdan daha fazlasını söylüyordu...

"kaybettin. Hayatını, şansını." sesler tekrar ederken, Duha' ya döndü Jonghyun. "bu kadar temizlik yeter, hadi bana sarıl artık." dedi.

Soğuk terler döküyordu, vakti azdı.

"Tanrım lütfen, lütfen yaşamaya devam edeyim. Ruhum asıl şimdi hiç huzur bulmayacak. Bu benim cehennemim mi? Lütfen bana böyle bir ceza verme..."

Kalbi tekliyordu, burnuna kan kokuları geliyordu. Yutkundu Duha'ya doğru ilerledi. Ve tam önünde durduğunda kolundan tutup çekti kendine, sımsıkı sarıldı.

"Duha beni dinle, ne olursa olsun yaşamaya devam et... Hiçbir zaman pes etme. Bu sana ilk ve son uyarım olsun..."

Göğsüne doğru bastırdı genç kızın minik bedenini, onunla sonsuza dek bütünleşmek istedi.


♣♣♣

|DORA🌺|

|DORA🌺|

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Angel Of The Star| JonghyunWhere stories live. Discover now