Giriş | Kara Ruh

661 35 28
                                    

Efsane der ki; ona sahip olan bütün denizlere sahip olur.

Efsane der ki; ona sahip olan bütün dileklerine kavuşmuş olur.

Ve efsane der ki; ona sahip olan ruhundan olur.

***********

Amiral Minho elindeki kripteksi çözmeye çalışırken albayları onu merakla izliyordu. Çarkları çevirerek gelişi güzel kelimeler denedi fakat hiçbiri olmadı. Amiral derince bir çekti ve pes ederek kripteksi masanın ortasına koydu. İki albayı ona sorar bakışlar atarken, Minho kendini sandalyesine bıraktı ve kollarını iki yana açtı.

"Buyrun, sıra sizde! Yoksa benim birazdan beynim yanacak."

Albay Changmin kıkırkadadı ve "Senin çözemediğin bir şeyi bizim çözmemizi mi beklemiyorsun?" dedi alayla. Minho, ona ters bakışlarını gönderirken diğer bir albay olan Jonghyun araya girdi.

"Tam olarak onu ne için aldığımızı bilmiyoruz. Kraliçe'ye verip kurtulacağız ondan. Neden boşuna uğraşıyorsun ki?"

Minho, Jonghyun'un haklı sözlerini kulak arkası edip tekrar kripteksi eline aldı. "Biliyorum ama... Bir düşünsenize." Minho, kripteksi işaret ederek konuşmaya devam etti. "Bu kadarcık bir şey için neden bir amiral ve iki albayı gönderdi? Basit görünen bu döner şeyli bilmece için neden en üst rütbeli kişilere ihtiyacı olsun? Bir binbaşı hatta yüzbaşı bile bunu yapardı. Neden bu kadar basit bir şey için biz görevliyiz?"

Changmin ve Jonghyun, amirallerinin sözlerini düşünürken bir anda geminin altından gelen yüksek sesle ve ardından gelen şiddetli sallantıyla dikkatleri dağıldı.

"Bu da neydi?" Changmin ayağa kalkarken Minho kripteksi iç ceplerinden birine koydu. Tam olarak ne olduğunu bilmiyordu ama ortada bırakılacak kadar önemsiz olmadığından emindi.

"Karaya mı oturduk?" diye sordu Jonghyun. Changmin ona dönüp yüzünü buruşturdu. "Açık denizde ne karası salak." Jonghyun hışımla Changmin'e döndü. "Ne dedin?" Jonghyun'un en zayıf noktalarından biriydi bu. En ufak hakareti dahi kaldıramaz direk sinirlenirdi.

Jonghyun, Changmin'e atılacakken Minho araya girdi ve ikisini birbirinden uzaklaştırdı. "Çocuklaşmayı kesebilirseniz gemime ne olduğunu öğrenmek istiyorum. Bunu yapabilir misiniz?" dedi Minho sakin ama saçma kavgalarından rahatsız olduğunu belli eden bir sesle. İki albay seslerini kestiler ve amirallerini takip ettiler.

Kamaradan çıktıklarında onları yoğun bir sis karşıladı. Hatta o kadar yoğundu ki güverteyi görmekte zorlanıyorlardı. Bu yoğun sis Minho'nun kafasını karıştırmıştı. Çünkü o gece hava açıktı. Hatta Minho askerlerinden biriyle havanın güzelliği ve yıldızların parlaklığı ile ilgili sohbet etmişti. Bir anda bu kadar sisin olmasının imkanı yoktu.

"Hiç ses yok... Herkes nerede?" dedi Changmin, gözlerini kısmış sisin içinde etrafı görmeye çalışırken.

Changmin'in sorusu üzere Minho bir anda gerildi. Salak doğa olayına kafayı fazla takmıştı ve güvertede kimsenin olmayışına dikkat etmemişti. Gerçekten kimse yoktu. Hiç ses yoktu. Sadece dalgaların tekneye vuruş sesleri vardı.

Bu işte bir terslik var...

"Amiral." dedi Jonghyun gergince. "Alta inip mürettabata bakmamı ister misiniz?"

Minhonun içi rahat değildi. Huzursuzdu. Çok huzursuzdu. Ne olduğunu öğrenmesi gerekiyordu fakat bunun için arkadaşlarını bilinmeyen bu işin içine sokamazdı. Kendisin öğrenmesi gerekiyordu.

Minho, arkadaşlarına baktı. "Hayır, hiçbir yere ayrılmayın." dedi ve kılıcını çekip, güvertenin sancak tarafana doğru yürüdü.

"Hey nereye gidi- AHH!"

Anima Tenebroso | 2minWhere stories live. Discover now