six, you know that i mean

Start from the beginning
                                    

Balmain ceketi dikkatli bir şekilde yan koltuğa bırakarak sürücü koltuğuna yerleştirdim, telefonu sabitlenmiş yerine takmanın ardından Arctic Monkeys, Arabella eşliğinde arabayı çalıştırdım. Yüksek müzik gaza basmam için beni zorlarken Seokjin'in attığı adresi navigasyona girmenin ardından gaza bastım.

Sadece altı şarkılık yolun sonunda bulunan tek katlı çiftlik evinin bahçe kapısının önündeydim, yan yana dizilmiş lüks arabaların birinin yanına park etmeden önce görevliye başımla selam verdim. Siyah ceketi giyerek dikiz aynasını kendime çevirdim ve kıvırcık saçlarımı kontrol ettim.

Ceketin iç cebine telefonumu koyarak arabadan indim, hemen yanımda bekleyen kişi anahtarı teslim etmenin ardından yanımdan geçen spor bakanı yardımcısına selam verdim. Uzun boyunu daha da yüksek gösteren çizgili takımının içinde oldukça şık duruyordu.

Çiftlik evinin dışı loş aydınlatmalar ile süslenmiş, uzun bir kırmızı haı bahçe kapısından evin giriş kapısına kadar uzatılmıştı. Yanımda tanımadığım bir adam ile ilerlerken ondan gelen tebriği kabul ettim, insanlara her zaman saygılı davranmam gerektiği Kim Seokjin'in kitabında olan kurallardan biriydi.

Kapının ardında solda mermer bir Dionysus heykeli karşılıyordu, geniş salonda yuvarlak masalar gruplar halinde yerleştirilmişti ve beklediğimden daha kalabalık olan bu salonda Seokjin'i bulmak imkansız gibiydi, pes ederek omuzlarımı düşürmek ve sıcak yatağıma dönmek istiyordum ki gözlerim ilgi çekici bir şeyler buldu.

Jeon Jeongguk.

Siyah saçları arkaya yatırılmış haldeydi ve siyah takımının içinde oldukça sıkılmış görünüyor olmasına rağmen güzel görünüyordu, çok fazla. Yanımdan geçen garsonun ikram ettiği şampanya kadehini alarak ona doğru ilerleyeceğim sırada bir el dirseğime dokunmuş ve dışarıdan nazik bir dokunuş gibi durmasına rağmen sıkmıştı, bakışlarım hemen yanımda duran gri takım elbisesi içindeki Seokjin'e kaydı.

"Güzel görünüyorsun."

Ona iltifat etmemden ölesiye nefret ettiği yeniden buruşturduğu yüzünde belliydi, "Kulüpte Jeogguk ile yattığın iddiları dolanırken onun yanına gitmeyi aklından bile geçirme." Beni spor bakanı ve Kore Tenis Kulübü Başkanı'ın oturduğu masaya yönlendirdiğinde isyan etmek istiyordum.

Jeongguk orada birinin Kim Namjoon olduğunu gördüğüm insanların arasında otururken ve böyle göz alıcı görünürken hemen yanıma oturan gardiyanım tarafından onun etrafında olmam yasaklanmıştı. "Herkesin tebriklerini kabul etmek yorucu bir gece olacak senin için." Spor bakanının gülerek söylediği şeye gözlerimi devirmemek için zor durdum, tebrik kabul etmek asla benim için yorucu değildi, insanların harika olduğumu söylemelerine bayılıyordum. "Bunun için yeterince hazırım." Masadaki birkaç kişinin gülüşünü birbirine karıştı.

Önüme bırakılan ete ve kadehime doldurulan kırmızı şaraba bakarken bu gecenin hiç bitmeyeceğini düşünmeden edemedim. Seokjin yanımızdaki insanlarla derin bir sohbete dalmış ve beni unutmuş haldeyken bakışlarımı benden üç masa ötede oturmuş olmasına rağmen çaprazımda kalan Jeongguk'a çevirdim, hemen yanındaki kişinin söylediklerini dinlerken gülümsemesi dudaklarında hafif bir halde asılıydı.

Bakışlarım onu terk etmek istemese de koluma yediğim dirsek darbesi bakışlarımı ondan çekerek geniş salonda gezinmesine sebep oldu. Beni biraz rahat bıraksa iyi olabilirdi ve fakat gözlerim kapıdan giren kişiyi gördüğünde kahkahamı tutmak için alt dudağımı dişlemek zorunda kaldım. Benim için en büyük eğlence Seokjin'in kıvranmasıydı ve onu bu hale sokabilecek tek kişi salona giriş yapmış bulunmaktaydı.

sabah yıldızı' taekookWhere stories live. Discover now