En güzel şarkım.

En başından başla
                                    

"Saat ondan sonra gelirsen bir hafta vermem telefonunu."

"On bir."

"On dedim Hyunjin."

"On bir olsun lütfen."

"On buçuk son. Daha da ısrar etme."

Annemin orta saati demesiyle hızlıca kalkıp odama gittim annem arkamdan mızırdanmaya devam ediyordu.

Hızlıca eşofmanımın üzerine kalın kazalarımdan birini giyip portmantoya yöneldim.

"Bak içki falan içme tamam mı?" dedi babam sakince.

Merak etmemesini söyleyip botlarımı giyerken annem telefonumu getirdi.

"Aradığımda ulaşabilmek için veriyorum bunu sessize alıp bir köşeye atma." dedi temkinlice.

"Tamamdır." deyip hızlıca kendimi bahçeye oradan da sokağa attım.

İki günlük izolasyondan sonra evden çıkmak iyi gelmişti bana. Nereye gideceğimi bilemesem de yürümeye başladım.

Sulama kanalı boyunca yürümeye karar verip atölyelerin olduğu yöne doğru yürümeye başladım. Yazın ya da kışın mevsim ne olursa olsun su kenarı yerlerini severdim. İçim garip, hafif müstehcen bir huzurla dolardı.

Bizim ailemizde öyle kimse aşırı duygusal değildi. Hatta ağlamak bile çok ekstrem acılar için uygundu. Ben bunların dışında duygusal hatta dramatik biriydim.

Annem abartıdan uzak otoriter sevdiğini hizmet ederek gösteren, babamsa sessiz sakin kendi halinde biriydi herhangi bir duygusunu öyle dorukta yaşadığını görmemiştim bu güne kadar. Hatta Minho bile annesinin cenazesi dışında ağlamamıştı. Ne evde ne de okulda. Ben teyzem ölünce çok ağlamıştım. Annem hakkım olmadığını, oğlunun bile metanetli durmaya çalışırken böyle yaygara yapmamın saygısızlık olduğunu söylemişti.

Ağlamak bile izne tabiiydi yani.

Elim ceplerimde su kanalına yürürken ışıkları yanan atölyelerin ortancasının kapısında gördüğüm sima ile duraksadım.

"Selam." dedi Jisung tereddütle elini kaldırıp. Ben de onu taklit edip elimi salladım.

"Selam."

Atölyeye bir bakış atıp hızlıca yanıma geldi.

"Ne yapıyorsun burada?"

Saçlarına küçük küçük dağılmış talaş parçaları ve soğuğa alışmaya çalışan teniyle oldukça güzel duruyordu. Bazen kafa karışıklığı yaratan, bazense kendi kafa karışıklığı olan biriydi Jisung.

"K-kanala gidecektim." dedim bir ürperti gelmişçesine. Ellerim saçlarındaki tozu silkmemek için zor duruyordu.

Başını salladı hafifçe bir şeyler demek ister gibi bir hali vardı.

"Sen de-" dedim tereddütle.

"Sen de gelmek ister misin?"

Sorumla gözleri büyürken yüzünde daha önce rastlamadığım bir utanç duygusuyla başını salladı.

"Atölyeyi kitleyeyim bekle."

Hızlıca arkasını dönüp atölyeye girerken olduğum yerde bir iki kere zıpladım heyecandan.

Ona karşı hep verici bir iletişim kullanmıştım ama bugün ilk defa onun da bana yakınlaştığını hissediyordum. O gün kantinde verdiğim söz tanrı tarafından gerçekleştiriliyordu belki de.

Öyle ya da böyle Han Jisung'un hayatına giriyordum.

"Gidelim mi?"

Işıkları sönük atölyeden çıkıp yanıma yürürken onun bana iki gün önce yaptığı gibi koluna girip direkt yola baktım.

Rasputin 7inch. hyunsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin