HİÇLİĞİN İÇİNDEN BİR SES

108 19 42
                                    

İnsanların en büyük hatası geleceği düşünmemekti sanırım. Yaşadığımız Dünya'nın her daim bize ait olacağını düşünmüş,öyle de davranmıştık. Onun kaynaklarını büyük bir hızla yok ederken,günün birinde elimizden alınabileceğini düşünmemiştik.En nihayetinde bu gerçekleştiğinde ise savunmasız bir şekilde kalakalmıştık.

Rose,saatlerdir yürüdükleri için  ağrıyan ayaklarının acısını umursamamaya çalıştı.Kaç saattir yürüdüklerinin bilincinde değildi ama bu sürenin oldukça uzun olduğunu düşünüyordu.Başka bir zamanda olmuş olsaydı,yani uzaylılar tarafından ele geçirilmemiş bir Dünya'da,şüphesiz ağrıyan ayakları yüzünden isyan ederdi.

Ama hala,ara ara duyduğu patlama sesleri zihninde ki diğer tüm düşünceleri bastırıyordu.Küçük gruptaki herkes gibi o da sadece uzaklaşmak ve arkada bıraktıkları yerlerde neler yaşandığını düşünmek istemiyordu. Zira düşünmeye başlarsa, bir panik atak krizi içine girmesi pek de beklenmedik olmazdı.

"Kolun nasıl?"Ann,arkadaşını tüm acı çekmiyormuş görüntüsünün kurmaca olduğunu bilecek kadar iyi tanıyordu. Kolunda ki kanama durmuş gibiydi,ama yinede yaranın acı verecek kadar büyük olduğunu görmüştü.

"Bilmem,iyi sanırım," diye cevap verdi arkadaşının endişe dolu sorusuna. Her ikisi de düşüncelerini geride bıraktıkları yakınlarından uzak tutmaya çalışıyorlardı.Onların da,kendileri gibi kaçmaya çalıştığını düşünmek az da olsa rahatlatıcıydı.

Bayan Smith,ruhu çekilmiş gibi duruyordu dışarıdan bakıldığında.Kocasının yardımı olmasa bir yere oturabilir,sonsuza kadar orada kalabilirdi.Diğerlerinin aksine o patlamaları duymuyordu,zihni tamamı ile küçük oğlunun cansız bedeni ile doluydu. Onu daha iyi korumalıydı,yapması gereken tek şey iyi bir anne olmaktı. Ama görünen o ki bunu yapmaktan bile acizdi. Kocasının,kendisi hakkında düşüncelerine hak verdi o an. Ne demişti en son kavgalarında 'Sen işe yaramazın tekisin' Haklıydı,o işe yaramaz bir kadındı,oğlunu koruyamamıştı.Bay Smith,karısının düşüncelerinden bir haber onu biraz daha kendine çekti.Tek eli ile kucağında tuttuğu oğlunun,turuncu saçlarına küçük bir öpücük kondurdu. Ne olursa olsun,karısını ve oğlunu kaybetmeyecekti. Saatler öncesinde yaşadığı acıyı,bir kez daha yaşamaya tahammül edebileceğini sanmıyordu.

Boun,hala en önde yürüyordu. Kendini bir an için omuzlarına büyük bir yük binmiş gibi hissetti.Arkasında yürüyen topluluğa,küçük de olsa bir umut vermişti.Ama onları çatışmanın şiddetinden ne kadar uzaklaştırabilirdi,ya da bu süre ne kadar uzun olabilirdi bilmiyordu. Şimdilik yürüdükleri ormanlık alana düzenlenmiş bir saldırı yoktu,hala yerleşim yerinden gelen patlama seslerini duyuyorlardı.Anlaşılan o ki,şu Lurida'lı şerefsizler sadece yerleşim yerlerine saldırmayı tercih ediyorlardı.En azından şimdilik öyle görünüyordu.

Neredeyse havanın kararmak üzere olması genç adamı endişelendirdi,yakında herkes yorgunluktan bitkin düşecekti. Saatlerdir aç ve susuz bir şekilde,hiç dinlenmeden yürüyorlardı. Her ne kadar tehlikeli olsada,biraz durup dinlenmeleri gerekiyordu.Ağaçların çok sık olduğu bir alana geldiğinde durdu,onun hareketsiz kalması grubun geri kalanınında durmasına neden olmuştu.

"Biraz dinlenmemiz gerekiyor!" Dedi,diğerlerinin yüzünün şüpheyle ve endişe ile dolmasını izledi."Bunun tehlikeli olabileceğinin ben de farkındayım,ama gücümüzü kaybetmemiz bize yarar sağlamayacak."

"Haklı," dedi Earth.Hemen yanında duran Ann'ın yorgun yüzüne baktı. Kız yolculuk boyunca hiç bir şikayette bulunmamıştı,ama Earth onun sık sık tökezlediğini gözlemlemişti. Zaten günlerdir aç duran kız,eğer biraz daha yürürse yığılıp kalabilirdi.Diğerlerinden de onay dolu mırıltılar gelmişti,ağaçların sık olduğu bir alana geçip oturdular.

VİTAWo Geschichten leben. Entdecke jetzt