O gözleri açık halde gözlerime baktığında ruhumu etimden uzak, çırılçıplak vaziyetteyken görüyor gibi hissediyordum. Görüyordu da, emindim.

Yüzümde bir şeyler arıyor gibi teker teker ağzıma, burnuma, gözlerime ve yanaklarıma bakıyordu. Her biri üzerinde fazladan dakikalar harcadığına yemin edebilirdim ve bunu kendi gözlerimle görüyor olmanın hayalperestliği beni hayrete düşürüyordu. Uluç fazladan bir dakikasını bile kaybetmeye razı gelmezdi. Şimdi olan şeyse bana anlam veremediğim bir sıcaklık kazandırarak beni de ona bakmak zorunda bırakıyordu.

Arden'in işimizin bittiğini söyleyip odadan çıkışını hatırladığımda, dilimin anında ağzımın içinde kıvrılıp, midem gibi büzüş büzüş büzüşmesi bir olmuştu. Arden işimizin bittiğini söyleyip odadan çıkmış, Uluç beni bırakmadan kucaklamış, ilerlemiş, masanın üzerine oturtmuş, bir süre gözlerimin içine kirpiklerini birbirine bir an için bile temas ettirmeden bakmış, bacaklarımı aralayarak bana iyice yaklaşmış ve ardından bakışlarını tavana çevirerek beni bırakmış ve sırtını bana çevirdikten sonra odanın benden en uzak köşesine giderek sigarasını içmeye başlamıştı.

Benden en uzak köşeye.

Bana karşı takındığı tavır gözle görülür oranda değişmişti ve bu tavrın miladı dakikalar önce gerçekleşmiş, bir imza gibi fısıldadığı cümlesi kızarmış yanaklarıma yapışmıştı. Ağırlığını ve sıcaklığını hissedebiliyordum.

Sana bizi göstereceğim.

Ensemden yayılan ve yanaklarımda tomur tomur açan ısının kaynağı oydu. Hayatımın orta yerinde kötü bir masal anlatıcısı ama masum bir masal karakteri gibiydi. Artık öyleydi. Uluç'un bana karşı olan tavırlarında bariz bir değişiklik gözlemlemeyi elbette beklemiyordum ama değiştirdiği tutumu, bana karşı, benimle konuşurken, otururken, bakışırken, ayağa kalkarken bile hissettirdiği duygular artık daha belirgindi.

Duygunun kaynağı nefret dahi olsa, Uluç'la aramızda yükselen yeni bir anlaşma portföyü vardı ve ben bu portföyden gözle görülür şekilde etkilenen taraftım.

Aceleyle geçirdiğim gömleğin sağını solunu çekiştirerek ona bakmaya devam ederken aslında istediğim hissettiğim sıcaklığın bir an önce ortadan kaybolmasıydı. Ve bu sıcaklığın ortadan kaybolması için yine onun sıcaklığına ihtiyaç duyuyordum.

Başımı çenesinin altındaki oyuğa yerleştirmek istiyordum.

Sigarasının sarıya boyanmış köküne yaklaşan siyah izmaritin dumanı, güzel yüzünün kıvrımlarında ilahi bir güç gibi dolaşıyordu. Onu bu kadar dikkatli izliyor oluşumun nedeni hissettiğim sıcaklıktı ve bu sıcaklığın kaynağı o gitmeden, ondan uzaklaşmadan ortadan kaybolacak gibi durmuyordu. Bunu ona söylesem bana en uygunsuz yeriyle kahkahalar atardı, biliyordum. Bu yüzden durup ona bakmaya devam ettim ve sigarasını bitirip benimle konuşmasını bekledim.

"Sorun çıkarıp günü zehirlemediğin için mutluyum." Dedi, sonunda benimle konuştuğunda. Bana bakmıyordu. Elindeki izmariti derin bir nefesle kökleyip sonunda bakışlarını bana döndürdüğünde ona büyük bir şaşkınlıkla baktığımdan haberdardım. Onun bakışlarında ise söylediği gibi belirgin bir memnuniyet yatıyordu. Söylediği kelimelerin bütünde oluşturduğu anlama belli belirsiz kaş çattım.

"Sürekli günü zehirleyen taraf benmişim gibi konuştun." Dedim hayretle, dikkatlice gözlerinin içine bakıyordum. Gülüp bana doğru adımladı. Gülüşünde naz yapan bir kız çocuğuna yaklaşan baba figürü vardı, hemen dudak kenarlarında asılı duruyordu. Ama hemen karşı tarafında çapkın bir delikanlı kolunu onun yanağına yaslamış belli belirsiz gamzesinin ardından bana göz kırpıyordu.

SAHİPSİZजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें