2. Bölüm

265 13 8
                                    


Parti sabahı herkes öğleden sonra işinin başındaydı. Kahvesini yudumlarken ithalat raporlarını inceleyen Güneş'i baktığı rakamlarda rahatsız eden bir şeyler vardı. Aynı rahatsızlığı ihracat raporlarını ve gider tablosunu incelerken de hissetmişti. Telefonu eline alarak dâhilîyi tuşladı. Mert'i odasına çağırıp, koltuğuna yaslandı.

"Buyurun Güneş Hanım" diyen ses ile kendine geldi. Kapının çalındığını bile duymamıştı.

"Mert otur şöyle" diyerek gözü ile koltuğu gösterdi. Eline bir kaç evrak alıp Mert'in yakınındaki koltuğa oturdu. "Baksana şunlara bir. Beni rahatsız eden bir şeyler var."

Mert rakamlara bakıp kaşlarını çattı. Ne olduğu gözle görülmese de dikkatli bakıldığında bir terslik olduğu belli oluyordu.

"Finans departmanından birini bul. Güvenilir olsun. Burnuma berbat kokular geliyor. Bu rakamların hepsi şişirilmiş sanki. Bütçe raporlarını görmeden emin olamam ancak yine de aklımda oluşan düşünceyi atamıyorum" diyen patronunu başıyla onaylayıp çıktı Mert.

Güneş, mühendislik mezunuydu. Amerika'da ekonomi mastırı yapmıştı. Verileri gördüğü andan beri bir terslik olduğunun farkındaydı. Mert'e gösterdiğinde aynı huzursuz tepkiyi ondan da almıştı. Bu kadar kısa sürede kendilerinin fark ettiği tersliği diğerlerinin nasıl fark edemediğini düşünüyordu. Devletten de destek alan bu çok uluslu şirkette neler oluyordu böyle?

Duvarları açık renk olan, koyu renk mobilyalar ile neo-klasik döşenmiş geniş odasının, tavandan yere kadar olan cam penceresinden denize bakarken kaşlarını çatmıştı. Sarıyer eteklerindeki şirketin manzarası muazzamdı.

"Kapıyı duyamayacak kadar nereye daldınız böyle Güneş Hanım" diyen Hakan'ın sesi ile arkasına döndü.

"Hoş geldin. Kusura bakma öğleden sonraki toplantıya gitti kafam." diyerek buyur etti genç adamı. Emin olmadan bir şey söylememek adına düşüncelerini zihninin derinliklerine gönderdi.

"Ne içersin?"

"Bir kahveni içeyim o zaman" diyerek manzaraya karşı konumlanmış tekli koltuklardan birine oturdu. İki sade Türk kahvesi isteyip telefonu kapatan Güneş'te Hakan'ın karşısındaki koltuğu yerleşti. Kahveler gelene kadar neredeyse hiç konuşmadan manzarayı izlediler.

"Her şey yolunda değil mi?"

"Geldiğimden beri sürekli aynı şeyi soruyorsun. Merak etme hiçbir sorun yok. Eğer olursa ilk sana geleceğim." Diyerek gülümsedi.

"Toplantı hakkında ne düşünüyorsun peki."

"Dinlemek için sabırsızlanıyorum" diyen kadına gülümsedi fincanını tabağa koyarken.

"Savunma sanayiine proje ürettiğimizi daha önce duymuş muydun?"

"Duymuştum" dedi oyuncu bir gülümseme ile.

"Bu alanda bilgin olmayabilir. Daha önce çalıştığın şirketler ile böyle bir şey deneyimlemediğini biliyorum eğer takıldığın bir şey olursa bana danışabilirsin " diyen adama gülümseyerek "teşekkür ederim ama sandığından çok şey biliyor olabilirim" diye cevap verdi Güneş. O Tarık Çınar'ın kızıydı, bilmemesi mümkün olabilir miydi?

Kapı bir kez tıklanıp içeriye Mert girdi. "Toplantı için sizi bekliyorlar. Altı dakika" diyerek geldiği hızla çıktı odadan. Hakan ayağa kalkarak önden buyurun der gibi elini ileriye uzattı ve geri çekildi. İkili toplantı odasına girdiğinde gözler onlara dönmüştü. Kimisi imrenerek, kimisi kıskançlıkla, kimisi gerçekten samimiyetle bakıyordu. Bir çift göz vardı ki Güneş o gözlerdeki ifadeden geldiği günden beri rahatsızlık duyuyordu.

SARSINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin