Zaaflar, Zayıflıklarımız Değildir

196 7 9
                                    

Karakolda gün aydınlanırken askerlerin çarşı izni için hazırlıkları başlamıştı. Sivillerini giyen askerler bahçede dizilmiş gelecek emir ile arabaya binmeyi bekliyorlardı. Uğur Durali başçavuşa son defa bir isteği olup olmadığını sorduktan sonra dışarıda ki askerlerin yanına çıktı. Hazır halde  gelecek emri beklediklerini görünce bekletmeden "Araç bin" emrini verdi. Askerler onları almak için hazırda bekleyen araca binerken Uğur aklına gelenle askerlerin kaldığı koğuşa ilerledi. İçerse sadece Metin ve Sinan'ı görünce yanlarına ilerledi.

"Rahatta dinle! Metin senin Badin var mı?'"

"Yok komutanım."

"Sinan senin var mı?"

"Yok komutanım."

"İyi bundan sonra badisiniz. Anlaşıldı mı?"

İkisi de bu fikre fazlasıyla uzaktı. Aynı anda 'ama komutanım' diyerek itiraz etmek istediler ama Uğur kesin kararını vermişti.

"Anlaşıldı mı? dedim"

"Anlaşıldı komutanım."
"Anlaşıldı komutanım"

"Şimdi ikiniz de doğu kulesine ilk nöbet sizin marş marş!"

"Emredersiniz komutanım."

Uğur dışarı çıktığında Başçavuşla karşılaştı. Yüzünde ki ifadeden ne olduğunu merak ettiği açıktı.

"İkisini 'badi' yaptım ama iyi mi oldu kötü mü bilmiyorum."

"Bakalım teğmenim zamanla anlayacağız. Ama sen doğru olanı yaptım. Hadi aklın kalmasın sen git."

"Tamam gidiyorum buralar sana emanet. Ben geç gelirim belki."

"Tamam teğmenim."
.
.
.
Melike her buluşma öncesi aynı heyecanı yaşasada bu sefer ki ortam değişikliği onu her zamankinden biraz daha farklı hissetmesine sebep oluyordu. Hazırlanıp aşağı indiğinde herkes kahvaltı masasındaydı. Dün akşam Uğur geç saatlerde arayıp, kahvaltı yapmadan gelmesini istemişti. Kahvaltıyı beraber yapacaklardı. Melike de çok oyalanmadan ailesinin oturduğu kahvaltı masasında yerini aldı. Pek bir şey yememesi ilk babaannesinin dikkatini çekti.
"Kızım öyle kuş gibi yeme. Bir yerde düşüp kalacaksın."

"Canım bir şey istemiyor nine. Hem sonra atıştırırım ben, merak etme sen." Melike kolundaki saate baktıktan sonra daha fazla oyalanmaması gerektiğini fark etti. Askerler bu zamanlarda çıkıyordu karakoldan. Uğur'u çok bekletmek istemedi.

"Baba ben hazırım. Bekir abiye söyle de beni bıraksın."

"Bekir!! Melike ilçeye gidecek. Onu ilçeye götür sonra Esma hanımın istediği tarım ilaçlarını al."

"Melikeyi bekleyeyim mi? Yoksa işi bitince almaya gideyim?"

Bekirin sorduğu soruyla kafalar Melikeye döndü. Babası soru soran bakışlarıyla bakınca Melike çok geciktirmeden cevap verdi.
"Yok Bekir abi işim ne kadar sürer belli değil. Sen bekleme beni. Sonra ben seni arar haber veririm."

"Tamam hazırsan çıkalım."

"Olur olur hazırım."

Melike ve Bekir arabaya doğru ilerlerken Erkan homurdanmaya başladı. "Niye gidiyor bu Melike? Böyle zırt pırt ilçeye iniyor."

"Sanane lan ben burdayım sana laf düşüyor mu Erkan Bey?"

"Hep bana baba, hep bana laf söyle. Demedi demeyin Melike bu teğmen mi ne o herifle çok görüşüyor. Ben sonunu iyi görmüyorum."

" Erkannn!! Lafını bil öyle konuş. Birincisi; 'Melike' değil 'abla' diyeceksin. İki; 'o herif' dediğin adam olmasa ablan kim bilir hangi dağdaydı şimdi. O yüzden düzgün konuşacaksın. Son olarakta ablan bir tek bana hesap verir bu evde. Öyle ileri geri konuşma bir daha. Tamam mı?"

ÇOK GEÇ "DEĞİL"Where stories live. Discover now