Hissettiğim Sevgi İçin

164 5 0
                                    

Bir kare kutu ne kadar korkutabilir? Ya da ne kadar öfkelendirebilir bir insanı?  Ölüm kadar olsa gerek ki  kutuya bakan iki çift gözün içindeki korku ve öfkenin başka bir açıklaması olamaz.

Kutunun içinde iki kurşun, bir resim, ve bol miktarda kırmızı kuru gül yaprağı vardı. Kurşunlar gül yapraklarının üzerine özenle yerleştirilmiş resim ise kurşunların altına sabitlenmiş halde duruyordu. En iğrenç detay ise kurşunların üzerindeki kırmızı sıvıydı.
Melike'nin almaya çekindiği resmi eline alan Uğur, önce resmin ön yüzündeki Melikeye ait olan dağda çekilmiş fotoğrafı inceleyip daha sonra arkasındaki notu okumaya başladı. Okudukça sinirlendi, sinirlendikçe nefes alışları sıklaştı.
"Nasıl elini kolunu sallayarak buraya kadar gelip bu şekilde tehtid eder? Nasıl?"

Uğur'un masaya fırlattığı fotoğrafı eline alan Melike önce kendi görüntüsüne bir süre baktı. Arkasındaki yazıyı sesli okumaya başladığında Uğur yüzünü sinirle kapattığı ellerinin arasından çıkarıp onu izlemeye başladı.

"En beğendiğim fotoğrafın ile kutlamak istedim. Bu fotoğraftaki kıza iyi bak. Bu kızın elindeki silaha iyi bak. Korkak olmasaydı ve silahtaki mermiyi ateşleyebilseydi uzun bir yaşamı olacaktı. Korkaklar ve hainler tek bir şeyi hak ederler.. KAÇSALAR BİLE!"

Melike bir süre daha notu okuyup, ön yüzü çevirdi. Kendi kendine konuşuyor gibi olsa da Uğur'a anlatıyordu.
"Bu fotoğraf dağa çıkmak için kaçtığım zamandan. Siz beni almaya gelmeden bir kaç saat önce çekildi.  Tutuşturdular elime silahı, çektiler fotoğrafımı. Babama göndereceklermiş sonra. Öyle demişlerdi. Ben de çok gururluyum diyorum ki içimden 'Görsün bakalım Halil Derbent, istersem her şeyi yapabileceğimi.' Marifet sandım elimdeki silahı. Sonra silahı kullanmamı istediler. Korktum. İlk defa dağa çıkma fikri o zaman korkuttu. Pişman değildim ama ilk defa kafamdan 'acaba mı?' sorusu geçti. 'Acaba bana göre bir yer değil mi?' dedim. Ya da çok mu erken karar verdim. Bunları düşündüm ama pişman olmadım. Biliyorsun zaten sonrasını. Ateş edemedim ben o gün. Değil bir insana, boşluğa bile ateş edemedim. Elimdeki silah sadece bu fotoğraftaki kadar yemin ederim."

"Biliyorum Melike. Biliyorum. O yüzden zaten bu kini, bu öfkesi o şerefsizin. Onun istediği insan olmadın diye."

"Tehtit açık değil mi? Madem o insan olmadın, yaşamanın da bir anlamı yok demiş. Kutudaki o iki kurşun da benim sıkmadıklarım için bana biçilen ceza. Sadece kendi istediğim hayatı yaşamak istiyorum diye. İnsan öldürmek istemiyorum diye beni öldüreceklerini söylüyorlar."

Uğur yaklaşıp ellerini kızın yüzüne sardı.
"Sen dışarı çıkma. Ben şu dışarıdaki adamlara bir sorayım, nasıl iç kapıya kadar biri girmişte, kimse görmemiş?"
Sadece başını sallamakla yetinen Melike, bakışlarını bahçeye çevirip neyi kontrol ettiğini bilmeden etrafı izliyordu.
.
Bir süre sonra yeniden açılan kapıdan Uğur girdi.
"Kimse hiç bir şey görmemiş. Adam gelip seni alıp götürse ruhları duymayacak. Aşağıda çay, çorba muhabbet yapıyorlar."

Biraz önce panik yapan Melike değilmiş gibi gülümsedi. Uğur Melike'nin güldüğünü görünce bakışlarını ona çevirdi.

"Ne oldu? Niye gülüyorsun?"
"Dışarıdaki adamları nöbetçi askerlerin sandın heralde."
"Ne alakası var? İşlerini doğru düzgün yapsınlar. Babanla konuşacağım sayılarının fazla olması bir şeyi değiştirmiyor. Uyarsın işlerini dikkatli yapsınlar."
"Tamam otur hadi. Boş ver."
"Melike ben gitsem sorun olur mu canım?"
Melike korkuyla sordu.
"Nereye?"
"Tugaya gideceğim. Hem Bakır nasıl çıkmış bir soracağım. Hem de başka ne yapabilirim ona bakacağım."
"Tamam. Yarın görüşür müyüz peki?"
"Yarın iznim bitiyor canım. Bir hafta çıkamam gibi duruyor."
"Görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz."
Melike yolcu etmek için kapıya kadar gelirken Uğur ayakkabılarını ve ince ceketini giyiyordu. Kapı eşiğine geldiğinde çıkmadan Melike'nin yüzüne doğru eğilip dudaklarını alnına yasladı.
"Dikkat et kendine."
"Tamam."
Uğur bahçeden çıkarken adamlara da dikkatli olmaları gerektiğini belirten cümleleri sıralayıp arabasına bindi.
.
.
Tugay kapısından girerken adımlarını önce Bakır'ın getirdiği bölüme çevirdi. Oradan aldığı gereksiz prosedür bilgilerle kendisininde bağlı olduğu kata gelince Haluk Binbaşı ile görüştü. Ondan da aldığı klasik sorgu detaylarından sonra Hüsamettin Albay'ın müsait olup olmadığını sordu. Bir süre sonra onun odasına girdiğinde, asıl sorunu konuşacağı yerdeydi. Her zamanki selamlaşmadan sonra hazır ol duruşunda beklemeye başladı.
"Rahat Uğur. Ne oldu? İzinde değil miydin sen?"
"Doğrudur komutanım izindeyim. Ben şu Bakır konusunda bilgi alacaktım. Nasıl oldu da bu kadar rahat salındı? Adam açık açık bir teröriste insan kaçırmasında yardım etmiş. Arabasını vermiş."
"Uğur sana bu konuyu şahsileştirme dedim değil mi? Bahsettiğin durum ilk defa başımıza gelmiyor. Bakır o gün arabası için kayıp ihbarı vermiş. Yani arabanın onda olmadığını belirtmiş. Ayrıca kaçırılan kişi tam olarak arabada kimin olduğunu görmemiş. Bakır'a benzeyen bir adam. Sadece bu bilgilerle ne yapabiliriz?"
"Komutanım adam dün olan düğüne geldi göz dağı vermek için. Sadece o da değil. Biraz önce Halil Bey'in evindeydim. Eve bir kutu geldi. Tamamen tehdit mesajları ile dolu bir kutu. Bakır'ın ağzından yazılmış bir not var."
"Kimin bıraktığını gördün mü?"
"Hayır komutanım."
"Gören var mı?"
"Hayır komutanım."
"Bakır olduğuna dair somut delil var mı?"
"Hayır komutanım."
"Başka bir şey sormama gerek var mı?"
"Ama komutanım.."

ÇOK GEÇ "DEĞİL"Where stories live. Discover now