Bana Olduğun Gibi...

258 10 7
                                    

Umarım bölümü beğenirsiniz.
Keyifli okumalar...

Olduğu yeri güzelleştiremezse insan nereye giderse gitsin gideceği yer cehennemi olurmuş. Uğur hep bu görüş etrafında şekillendirdi hayatını.
Uğur bazen buralar için " memleketin her köşesi gibi çok güzel eşsiz" diye düşünürken bazen de "Burda insan nasıl yaşar" diye içinden geçirdiği oluyordu. Sonra düşününce bu insanlar burda yaşarken aslında bir çok insanın yapamadığını yapıyor, üzerlerine kurulmak istenen baskı ve özgürlüklerini sınırlayanlara karşı "biz burdayız ve gitmiyoruz" mesajı veriyorlardı. Çünkü biliyorlardı ki istedikleri de buydu. Yerli halkı bezdirip buralardan sürmek ve o alanı kendi hakimiyetleri altına almak. Memleketini terk etmeyen bu insanların da tek güvenceleri burda görev alan bütün askerlerin ta kendisiydi. Burda ki insanların refahını korumak onlara verilmiş bir görev ve sorumluluktu ve Uğur bu sorumluluğun dağda verilen mücadeleden çok daha zor olduğunu biliyordu. Bu düşünceler her aklına geldiğinde burda neden olduğunu ve yapacakları konusunda kendine hatırlatmalar yaparak görev bilincini tazeliyordu.
Bu zamana kadar bunu fazlasıyla iyi yapsada son dönemde sendelediğini fark etti. O da biliyordu sebebini. Gecenin bir yarısı şımarık bir kızı araken olmuştu herşey. O günden beri rüzgar farklı esiyor, günler farklı geçiyor gibiydi. Kafasını sürekli onunla meşguldü. Bu konuda kendini dizginlememiş,tutmamıştı da hiç. İnkar edip, kendini kandıracak bir adam da değildi zaten. Hayatında ki keskin karaları alırken de duygularını anlamlamdırıken de her zaman realist olmuştu. Bu konuda da öyle olacaktı hislerini ne kendinden ne de Melikeden gizlemeycekti. Onun tek korkusu çok farklı iki coğrafya olan doğduğu, büyüdüğü yer ile buranın arasında kalmak, hatta arasını bulamamak. Yanlış anlaşılmak,özellikle de Halil bey ve Melike tarafından yanlış anlaşılmayı hiç istemiyordu. Bunları düşünürken yavaş yavaş karakola yaklaşan Melike ve Halil beyi pencereden izliyordu. Derin bir nefes alıp yerine oturdu. Melikenin de babasıyla birlikte Durali başçavuşun yanına gideceğini düşünüyordu ki kapısı açıldı.

Melike içeri girdiğinde kendine şaşkınlıkla bakan Uğurla karşılaşmayı beklemiyor olacak ki "bir sorun mu var niye öyle bakıyorsun" diye merakla sordu. " yok seni beklemiyordum da öyle girince şaşırdım" Melike tebessüm ederek "Biraz önce pencerden bakarken gördün sanmıştım" Uğur durumu idare etmeye çalışırken daha da battığının farkına vardı. Bir an kendine gelince durumu da toparlamaya başladı.
- Ayakta kaldın otursana. Ne içersin çay, kahve?
- Çay olur.
- Fatih bize iki çay getir!! Bu arada sen nasılsın iyi misin? Evde durumlar nasıl? Baban sanki gergin mi? Bir sorun mu oldu evde?
- Bu ne hız? Hangisini önce cevaplayayım bilemedim. Evde de babamda da bir sorun yok ben de iyiyim. Her zamanki gibi işte.

O arada içeri elinde çaylarla fatih girdi. Çayları teğmene ve Melikeye verirken, bombayı patlattı.
- Komutanım bir ara şu madalyanızı verir misiniz diğer arkadaşlara anlatıyorum ama inanmıyorlar.
- "Ne madalyası?" Diye araya girdi Melike.
- Önemli bir şey değil Melike.
- Nasıl değil komutanım. Bak şimdi bayan, komutanım geçen operasyonda o şerefsizler tarafından tam böyle göğsünden vuruldu tamam mı. Sonra biz böyle "aha kesin gitti komutan eyvahlar olsun" falan derken bizim arkadaş bir baktı ki yara bile yok. Bir de ne olsun göğsünden bir çıkardılar aha böyle madalyayı delip geçmiş kurşun. Mucize yani o madalya olmasa varya ohoo çoktan gitmişti Uğur Teğmen. Dimi komutanım"
Fatih hararetle konuşurken elini alnına götürüp yavaşça sabır çeken Uğur " aynen fatih hadi çık artık"
Çenesi durmayan Fatih ikinci bir darbeyle Uğuru tamamen nakavt etmişti.

- Sizin çayı açık koydum yenge hanım.
- Teşek-kür-ler.
- Ne diyon Fatih sen ya çık dışarı.
- Komutanım ben bayan açık içiyor diye şey ettim yani.
- Başlatma lan açığından koyusundan çık dışarı.
- Emredersiniz Komutanım.
Fatih çıktıktan sonra hesap sorar bir ses tonu ile sordu Melike;
- Bu bahsettiği operasyon geçenlerde sohbet edeken konuştuğumuz, sonra benim "sorun çıktı mı" diye sorduğumda senin de "pek bir sorun olmadı" dediğin operasyon mu?
- Aynen o işte önemli bir şey değil.
- Ölmek üzereydin ve seni ufak bir madalya kurtarıyor ama önemli değil öyle mi? Sanırım önem eşiğimiz çok farklı.
- Gerçekten bir sıkıntı yoktu. Yara bile almadım. O yüzden boş ver kapatalım bu konuyu.
- Şu madalya hala sendeyse merak ettim bakabilir miyim?
Uğur hemen elinin altındaki çekmemeden madalyayı çıkarıp Melikeye uzatır.
- Benim değil aslında. Yazıyor zaten 1954 kürek şampiyonası madalyası.
kİmin peki?
- Dedemin. Ona göre o sene almanlar ve ingilizler hile yapmış 3. olmuş bizimkiler.
- Üzerinde Galatasaray kürek takımı yazıyor. Galatasaraylı mı?
- Ne diyorsun hem de öyle böyle fanatik değilmiş bir de Floryalı olunca... Zaten ismimi de dedem koymuş. Sene 1994 9 Kasım Galatasaray-Neuchatel maçı bütün ev halkı oturmuş maçı izliyor. Babamın dediğine göre dedem nerdeyse kalp krizi geçiriyormuş. 3 Tanju, 2 Uğur az değil 5-0 bitmiş maç. Tabi annem de dayanamamış o heyecana, sancısı tutmuş. O gün doğmuşum dedemde "Uğur olsun bu çocuğun adı" demiş.
- Uğurlu da gelmişssin ama. Umutla gelmişsin umut olmuşsun hepsine gerçekten. Bana olduğun gibi.

ÇOK GEÇ "DEĞİL"Where stories live. Discover now