Bu Savaşın Kaybedeni...

189 7 18
                                    

İnsan hayatı, bazen ince bir pumuk ipliğiyle, bazen ise tonlarca ağırlıkta olan gemilerin halatları kadar kalın bağlanıyor dünyaya. Biraz önce sadece birkaç saniye geç kalınsaydı ya da üstlerine doğru koşan çobanı görmezden gelseler 10 kişinin  bulunduğu askeri araç içindekilerle birlikte paramparça olacaktı. Kan ter içinde koşan çoban'ın uyarı çığlıkları onların dünya ve hayatları arasındaki halatları olmuştu.

Uğur karşı dağın yamacında koşarak bağıran adamı görünce aracı kullanan askere arabayı durdurmasını söyledi. "Ne yapıyor bu adam? Poyraz! hazırda bekle"
Aracı durdurmayı başaran adam hızla yaklaşmış dakikalardır koşmasının sonucu bozulan nefes alış verişini düzene sokmak için soluklanıyordu.
Uğur ne derdi varmış öğrenmek için araçtan inip yanına ilerledi. Ne olur olmaz diye tedbiri de elden bırakmadı.
"Ellerini havaya kaldır. Olduğun yerde dur. Murat!! üstünü arayın bakalım."

Murat adamın üstünü ararken bir yandan da konuşmaya çalışıyordu. "Hayırdır ne derdin var? Niye durduruyorsun aracı?"

Adam yarı kürtçe yarı türkçe derdini anlatmaya çalışsa da Uğur hiç bir şey anlamıyordu. Sadece ısrarla yolu gösterip bir şeyler anlatıyordu. Uğur Metin'i çağırıp ne demek istediğini sordu. Metin duyduklarını şaşırıp hemen Uğur'a anlattı.
" Komutanım yola birilerinin bir şey gömdüklerini görmüş. Anlattığı şey mayına benziyor komutanım."

"Kim yapmış tarif etsin. Bir de ne zaman görmüş?"

Metin adamla konuştuktan sonra cevap bekleyen Uğur'a döndü. "Öğleden sonra görmüş. Tarif ettiği kişiler de onlar komutanım."

"Tamam Metin sen arkadaşla ilgilen başka bir şey biliyor mu sor bakalım. Vedatt! Yanına bir kişi daha al bakın bakalım yolda iz var mı? Hamza, Sinan, Ercüment, Murat sizde etrafı kontrol edin kimse var mı bakın."

"Emredersiniz komutanım."

Vedat ve Ali ilerliyecekleri yolda ışık tutarak ağır hareketlerle mayın döşeme izi arıyordu. Yaklaşık 20 metre sonra önlerine çıkan yolun baştan başı boyunca altından bir şeylerin geçtiği belli olan ince bir çizgi ve sona doğru büyük bir kabartı ile karşılaştılar.
"Vay be biz biraz önce bunun üstünden mi geçecektik?"

"Geçmeklede kalmayacak havaya uçucaktık Ali. Komutanımm! Baksanız iyi olacak."

Uğur yanlarına gelince ikisinin de baktığı yerdeki izleri görünce kanı çekildi. Az kalsın emrindeki bütün askerler ile paramparça olacaktı. "Vedat bana telsizi getirin."

Uğur telsizle karakola haber verip en yakın zamanda tugaydan gelecek imha ekibini beklemeye başladılar.

Kurdukları tuzağın son anda bozulmasıyla  Teo, Jiyan ve Miro emrindeki adamları da alıp çoktan kaçmışlardı. Sakin ve kendileri için güvenli bir yerde konuşmaya başladılar. Jiyan yaptıkları planın alt üst olmasına en çok sinirlenenlerden kişiydi.
"O herifi bana bulun hemen. Nerede yaşar ne iş yapar bulun cezasını keseceğim. Bütün her şeyi mahvetti gerizekalı."

Onlar, hem yardım eden çobanın kim olduğunu bulup hem de geceye kadar dinlenecek yer ayarlarken, asker ise gelecek imha ekibinin işini bitirmesini bekliyordu.
.
.
Uğur arabanın arkasında çobana Metinin de tercümanlık yardımıyla teşekkür edip, serbest bırakmıştı. İmha ekibinin işinin bitmesini beklerken eline telefonunu alıp kontrol etti. Melike onlar yoldayken aramıştı ama o sırada açmamıştı. Şimdi baktığında telefonunun şebekesinin olmadığını fark etti. Komutanının telefonuna yüzünü ekşiterek baktığını gören Fatih hemen yanına gelip konuşmaya başladı.
"Ne oldu komutanım? Öyle dertli dertli niye telefona bakıyorsunuz? Yoksa kötü bir haber mi aldınız?"

ÇOK GEÇ "DEĞİL"Where stories live. Discover now