8. Bölüm: Turne Programı

195K 10.6K 5.2K
                                    


ALPER EGE DEMİRCİOĞLU¸.

"Adamdaki havaya bakar mısınız?" Emir uzandığı koltuktan oturduğum yere doğru güçlükle ayağını uzatıp kolumu dürttü.

Bu onun "senden bahsediyorum" deme şekliydi.

"Bir fotoğraf atıyor ve bir milyondan fazla beğeni alıp takipçi sayısını üç buçuk milyona çıkarıyor." Kıçından düşen pijamasının dolaştığı ayağıyla bir kez daha beni dürttü. "Bir de gönderiyi yorumlara kapatıyor, insanlar niye inatla daha çok beğendi ki?"

Levent odaya girerken bu sözleri duyunca dosdoğru Emir'in uzandığı koltuğa yürüdü ve koltuğun koluna oturdu. Dirseklerinin üzerinde durmuş Emir'in çenesini kavradı ve sağa sola çevirdi.

"Şu tipe bakar mısınız?" diye alayla sordu. Bir kez daha kafasını çevirdikten sonra çenesini bıraktı ve alnına bir tane yapıştırdı. Emir afallayarak geriye doğru düştü. "Yani bir şu adamın tipine bakın bir de niye daha çok beğeni aldı diye sızlandığı adamın tipine bakın. Cevap net, değil mi?"

Emir homurdanırken ayaklandı ve kol kaslarını göstermeye başladı. "Ondan daha uzunum, daha renkli gözlüyüm, daha kaslıyım. Ne eksiğim var?"

Daha renkli gözlü? Hım...

"Daha boşsun," diye cevabı yapıştırdı Levent.

Sırıttım. Eski Sürüm bir kalori harcamasına sebep olan hareketlerinin onu yorduğunu anlamış olacak ki homurdanarak koltuğa kendini attı ve tekrar uzandı.

"Niye açıklamaya bir şey yazmadın?" Cihan'ın sorusuna omuz silkmekle yetindim, elimde çevirip durduğum telefona kısa bir bakış attım.

Şu kadın, Feyza, aklımı karıştırmıştı. Çocuğun önce benden olduğunu söylemiş, sonra şaka yaptığını söylemişti ama hayatının benim sayemde de güzelleşmişti hatta bu yüzden bana hediye vermişti. Geçmiş doğum günü hediyesi. Bu hediyeyi verme şekli ise bambaşka bir mevzuydu. Sıradan bir hayran gibi davranmıyordu. Bana minnettardı, oğlu yüzünden. Sanki daha önce tanışmışız gibi davranıyordu.

Benim ne alakam olabilirdi ki? Yüzünü hatırlamıyordum, daha önce gördüğümü de sanmıyordum. Öyle bir yüzü insan nasıl unutabilir ki?

Melek gibiydi, lan.

"Ege, oğlum sana diyorum! Alo!" Cihan'ın bağırışı ve Eski Sürüm'ün ayağının tekrar kolumu dürtmesi beni kendime getirirken kolumda duran ayağını bileğinden tutup tiksinerek ittirdim. "Ayağın kokuyor, şerefsiz."

"Yo, kokmuyor," diyerek güldü ama ayağını kaldırıp koklamaya çalışıyordu. İki saniye sonra yorulup ofladı ve bana doğru uzattı ayağını. "Lan, kokuyor mu cidden?" derken ayağını havada sallayıp durdu.

Gereksiz.

Ayağını biraz sert bir şekilde ittirip koltuktan düşmesini sağladım. Düştüğü yerde doğrulup ağıt yakacakmış gibi dizlerini dövdü.

"Albümün son şarkısının düzenlenmesi ne alemde?" Cihan'ın sorusuyla gözlerimi ona doğru çevirdim ve; "Daha bitmedi," dedim. Sözlerini yazdığım, gitar motiflerini Emir ile birlikte ayarladığımız yedi şarkıdan oluşan ve turnede ilk defa sahneleyeceğimiz son albümümüzdü bahsettiği. Altı şarkı bitmiş, stüdyo kayıtları ve müzik videoları tamamlanmıştı ama son şarkıda bir şeyler eksikti, onu arıyordum.

Hâlâ bulamamıştım.

Cihan'ın sormasıyla iyiden iyiye keyfim kaçarken Can bizi prova odasında kıç büyütürken yakaladı. Sıkkın bir ifade ile yere, Emir'in yanına, çöktü. Eski Sürüm'ün acıların çocuğu misali yüz ifadesine gülerek saçlarını bir anne edasıyla okşadı. "İki ay sonra turneye çıkacağınızı biliyorsunuz, değil mi?" diye sordu.

Adı Can'dı Can olmasına ama erkek değil kızdı ve çok can sıkıyordu.

"Hallederiz, Can," dedi Cihan rahat bir ifadeyle. O, bu konuda aramızdaki en rahat kişiydi. Yaptığı tek şey şarkı söylemekti.

Cihan solistti, aslında saf bir şeydi ama sahneye çıkınca içinden başka biri çıkıyordu. Emir ve Levent gitaristti. Birbirlerine çok takılırlardı, belki de bu yüzden yakıştırıyorlardı.

Ben de bateristtim işte. Grubun lideri.

"Cihan, evladım kaç kere daha söyleyeceğim bana Can diyip durmayın diye?" dedi Can isyan ederek. "İlk adım Betül, öyle seslensenize!"

"Tamam, Can," dedi Emir sırıtarak. Can okşadığı kafasına bir tane yapıştırdı. "Bu hayranlar sizin neyinizi bu kadar çok seviyor ki," diye söylendi.

Emir ona doğru dönüp etkileyici bir şekilde gülümsedi. Elini saçlarına atarken kaşlarını haylazca yukarı kaldırdı. Can kirpiklerini kırpıştırarak onun gülümsemesine baktı, sonra hızlıca bakışlarını kaçırıp ayaklandı.

"Anladım, tamam." Ellerini saçlarının arasından geçirip grup üyelerine bakmamaya çalışarak arkasını döndü. "Turne programında bir haftalık bir açık var, konser için istediğiniz bir yer varsa bana söylersiniz," diyerek odadan çıktı. Üçümüz onun bu utangaç haline gülerken Emir kafası karışık bir şekilde arkasından baktı.

Kızın utandığını bile fark etmemişti.

Emir, Can'a duygularından bahsedemiyor ve Can'ın kendisine karşı bir şeyler hissettiğini de fark edemiyordu çünkü Can tam bir profesyoneldi, işiyle duygularını birbirine karıştırmamak konusunda kararlıydı ve arada böyle ufak tefek olan şeyler dışında bunu kesinlikle başarıyordu. Böyle olaylar olduğunda da ortamı hemen terk ediyordu.

Söyledikleri onun peşinden gitmeme sebep oldu. Onu koridorun ilerisinde kendi kendine konuşurken buldum. Kaşlarını çatmış ağzının içinde bir şeyler geveliyordu. Belli ki kızdığı kişi kendisiydi.

Beni fark edince anında toparlandı. "Bir şey mi söyleyecektin Ege?" diye sordu sakin bir ses tonuyla.

Grubun menajerliğini yapmak yerine oyunculuğa yönelseydi kesinlikle köşeyi dönerdi.

Az önceki hareketlerini görmemiş gibi yaptım. "Turne programında Kıbrıs yoktu, değil mi?" diye sordum. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Kaşlarını kaldırdı. "Kuzey Kıbrıs." Girne, mümkünse.

"Yoktu ama ekleyebiliriz." dedi devam etmeme gerek kalmadan. "Kuzey Kıbrıs'ta çok hayranınız var."

Başımı salladım. "Aynen, orada hayranlarımız çok." Bu konuda en ufak bir fikrim yoktu, ilgilendiğim de söylenemezdi.

Orada yaşayan ve bana hayran olduğunu söyleyen kadınla ilgileniyordum şu aralar.

BATERİSTWhere stories live. Discover now