•Sonsuzluk kısa bir soluk•

4K 310 387
                                    

Merhaba. Bir gün içinde yazdığım bir bölüm oldu. Kafamda onlara dair bir çok cümle vardı yazmak için sabırsızlandığım. Biraz dağıttım ortalığı ama size sunmak istediğim onlara ait bir kaç parça paragraf vardı. Artık daha rahatlamış hissediyorum. Lütfen yorumlarınızı esirgemeyin.

•••

Eğer kendi ateşimi hücrelerime kadar fütursuzca hissetmeseydim, küçük bir kıvılcım tanesiyken, büyük bir alev topuna dönüşmenin bu kadar kolay olacağını asla bilemezdim.

Çevremi sarmış olan kızıl ateş çemberinin üzerinden yükselen gri dumanları solurken, kıvılcımlarımın büyüyerek beni yaktığını ve iri bir alev topuna dönüştürdüğünü görüyor, o çıtırtılı sesi duyuyor ve iliklerime kadar hissediyordum.

Yakan bendim. Kendimi. Kendi beynimi, kendi ruhumu ve bedenimi.

Şimdi bir alev gibi dalgalanıyor, oturduğum yerden yükseliyor ve soluk tavana doğru üzerimden yükselen dumanın duvarda oluşturduğu islerini izliyordum. Bedenim karıncalanırken hem dehşet veren bir güç, hemde ürperten bir güçsüzlük hissediyor ve bu garip çelişkiden kıyasıya ürküyordum. Dipleri yenmiş tırnaklarım kollarımı ve eriştiği tüm noktaları yakıcı bir hisle tırmalarken, beynimde bastıramadığım isyanın ayaklanmasını duyuyordum. Sanki beynimin içinde milyonlarca insan aynı anda ayaklarını zemine çarpıyor, huzursuzluk kaygı veren bir uğultuyu aynı ağızdan fısıldıyordu.

İhtiyaç duyuyordum. Ama neye ihtiyaç duyduğumu bile algılayamayacak kadar yorgundum. Üstelik yorgun ve bitkin olan bedenimken, beynimin bu kadar zinde ve kışkırtıcı şekilde gürültülü olması nabzımı hızlandıracak kadar beni endişeye düşürüyordu.

"Bana bir şey oluyor." Titreyen ağzımdan dökülen kelimeler hissettiğim bilinmezliğin özetini yapar mıydı bilmiyordum ama yardıma ihtiyacım olduğunu hissediyordum.

Kerem'in koltuğa yayılmış bedeni ustaca bir sakinlikle doğrulurken, üzerime dikilen bakışlarında algıladığım garip tınının huzursuzluğumu kamçılaması sadece saniyeler sürdü. "Hım..." Diye bir mırıltı çıkardı ve parmaklarını çenesine yasladı. "Ne gibi şeyler oluyor?"

"Bütün vücudum yanıyormuş gibi. Beynimde bir ayaklanma var sanki. Kerem ben hiç iyi değilim..." Ağzımdan dökülen kelimelerin ona ulaştığını biliyor ama üzerine takınmadığı endişeden dolayı tatminlik veren bir karşılık alamıyordum. "Çağrı'yı mı arasak?" Diye sordum. Durumun ciddiyetinin beni ürküttüğünü henüz fark etmiş gibi yüzünü anlık bir durgunluk ardından bilgeç bir ifade sardı. Oturduğu koltuktan avuç içlerinin desteğiyle yükselirken ise, yüzünde yarım bir gülüş belirdi.

"Arayalım tabi..." Diye konuştuğunda, dudaklarında kaşlarımı çatan alaycı bir gülümseme doğdu. Ağır adımlarla yanıma doğru geldi ve koltuğun kolçağına avucunu yaslayarak eğilip, yüzlerimizi hizaladı. "Ne diyelim ona? Tutku iyi değil, muhtemelen uyuşturucu krizine girmek üzere... Diyelim mi?"

Uyuşturucu krizi.

Uyuşturucu.

Krizi.

Yüzümü saran dehşet ona mutluluk vermiş gibi başını omuzuna doğru yatırdı ve bu kez daha geniş bir şekilde gülümsedi. O gülümsedikçe ona karşı ağır bir tiksinti hissetmeye başlamam uzun sürmezken, küçük alanda kendimi koltuğa daha çok yasladım. "Ne? Na-nasıl, nasıl geçecek bu? Ben, ben ne yapacağım?"

Siyah gözleri ışıldadı. Doğruldu ve elini çektiği kolçağın kenarına oturdu. Parmakları cebine giderken, yüzünde hüküm süren gülümsemenin katili benim içten içe duymaya başladığım öfke oldu.

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum