•Yanılgılı Ruhlar•

3.4K 249 125
                                    

Merhabaa♥️

Özledim sizleri.♥️

•••

Efsaneye göre yaşam ağacının kökünü umutla beslermiş periler. Zorlukla daldıkları uykularında yaşam ağacının umut dolu yapraklarından bırakırlarmış insanların göğüs kafeslerinin üzerine. Böylelikle uyandıklarında çevresinde olduğu halde göremedikleri gizli umutları görürmüş insanlar.

Varlığına inandığım yaşam ağacının gölgesinde kalmışım bunca zaman ve başımı kaldırıp hiç bakmamışım o umut yapraklarına. Görmek istediğim hep ölümmüş, tırmanmaya çalışmışım ağacın en tepesine umudu orada sanmış, ulaşabilirim sanmışım. Ama yaşam veren ağacın, umut dolu yapraklarının arasına ulaştığımda kendimi kuru dallarından birine asmışım. Yaşam ağacında asılı kalan bedenimi ne özgür kılabilmiş, ne de ölmeyi başarmışım.

Kendimi arafa esir kılmışım.

Avucumun arasına sıkıştırdığım sıcak kahvenin buharı kurumuş alt dudağımı uysalca ısıtır ve nemlendirirken zihnimde oluşturduğum halüsinasyonu sakin bir ses dağıtarak başımı kaldırmamı sağladı. "Anlat haydi, dinliyoruz."

Karşımda iki meraklı bedenden ötesi vardı derin baktığımda derince zihinlerini gördüğüm. "Neyi?" Diye sordum bilinenin ortasında düzenbaz bir bilinmezliğe yatarak.

Efkan mavi gözlerini kısarak, bakışlarıyla yüzümü sessiz bir sakinlikle döverken, İdil'in gözlerinde beni şuracıkta tekmelemeye hazır olduğunu belirten tehditkarlık vardı. Kimsenin bilmediğine olan şahitliği ona karşı olmayan dürüstlüğümde hırçınlaşmaya hazırdı. Ama beni ürküten onun hırçınlığının aksine, Efkan'ın sakinliğiydi. İdil dudaklarını keyifsizce araladı. "Direnmeyi bırak artık. Kimse kör değil." Çıkışı karşısında başım biraz daha dikleşti. Başını omuzuna doğru yatırırken siyah saçları ona eşlik ederek siyaha bulanmış bir nehir gibi omuzundan süzüldü. "Yani en azından ben değilim."

"Bende artık kör numarası yapacak değilim." Diye konuştu Efkan sonunda sessizliğini bozarak. Labirentten kurtulmak için karşıma çıkan iki yol değildi bulunduğumuz nokta. Başlı başına büyük ve karanlık bir labirente bile isteye girmekti. Belkide olması gereken buydu. Yaşam ağacının dalında sallanmaktan kırılmak üzere olan boynumun acısı artık yutkunuşlarımın bile önünü kesiyordu ve nefes almak güçtü. Elimdeki kahveyi usulca masanın üzerine bırakırken, sırtımı sandalyenin yüzeyine rahatsızca yasladım.

"Pekala..." Diye mırıldandım, gözlerimin doğrudan odağını ihtişamı yüzünden çok kalbinde gizli olan adama çevirerek. "Olmadığı anlarda bile, onun sanırdım kendimi. Aitliğim, varlığından çok yokluğunaydı."

"Ona aşık mıydın?" Diye konuştu Efkan belirgin bir hoşnutsuzlukla. Bu soru, dilinden dökülen kelimelerin kirli yüzeyinde sesinin hırçın dalgaları arasında defalarca kıyıya vurdu. "Evet." Dedim dik başlı bir çaresizlikle gözlerinin tam içine bakarken. "Hemde çok."

Hücrelerime kadar.

Hücrelerimi öldürmeye başladığı ana kadar.

"Yanılmamışım." Dedi histerik bir kızgınlıkla. Yanılmamıştı. Öfkeleniyordu, üstelik daha kurduğum ilk cümleden yansıtmaya başlamıştı öfkesini. Devamını kaldırabilir miydik? Kir ve pasla dolu geçmişin bugüne kadar yayılan küflü kokusunu ciğerlerimize fitursuzca çekebilir miydik?

"Yanılgılar gizli kalmıyor gördüğün gibi." Diye konuştum, daha geçmişe saptığım ilk sokağın başında nefes nefese bir yorgunluğa düşerken. Saatler süren bir sessizliği bozmak kolay olmuyordu ama artık geçmiş, şişede durduğu gibi durmayan içki misali geleceği fazlasıyla sarsıyordu. Kuru dudaklarımdan bir cümle daha yüzeye döküldü. "Ben büyük yanılmışım, geç gördüm."

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Where stories live. Discover now