•Ölüm Arzusu•

8.2K 372 400
                                    

Keyifli okumalar...

Şiddetle çöken bir bedene iliştirilmiş, hastalıklı bir ruhtum.

Bedenime dişlerini geçiren ağrıları kemiklerimin ücra köşelerine kadar hissederken, midemde dönen kasıntı cümbüşü bana hiç yardımcı olmuyordu. İştahsızlıkla harmanlanan bulantılar sürekli kendilerini başka bir boyutla biçerken, içim dışıma çıkmış bir şekilde zonklayan başımı kaldırdım. Avuçlarımı çıplak zeminin soğuk yüzeyine bastırırken, zihnimi saran her duygunun açık ucu ihtimallerle perçinleşiyordu.

Kendimi zorlukla attığım banyoda ruhumu teslim edecek gibi hissetmem, gitgide şiddetlenen fonksiyonlarımı uyuşturmuyordu. Derin bir soluğu burun deliklerimin içinden çekerken, çelimsizlikle sınanan bedenimi, et yığını haline gelmeden önce buradan çıkartmam gerektiğini biliyordum.

Çıplak dizlerimi dürten soğuk zeminde biraz daha doğrulduğumda, ayak parmaklarım bükülerek topuklarım yere bastı. Klozetin kenarına tutunup bedenimi havalandırdığımda, diğer elim lavabo taşının ıslak yüzeyine tutundu. Sonunda ayağa kalkmayı başarabildiğimde, karşıma dikilen aynadaki görüntüme bakmaktan alıkoyamadım gözlerimi.

Omuzlarıma dökülen siyah saçlarımın üzerine tutunan dalgaları elimin tersiyle omuzumun gerisine itelerken, suratımdan akan makyaja lanet ettim. Derimin pürüzsüz yüzeyine tutunamayan kimyasalları, sevmememin garip tiksintisi içime düşerken, nasıl çekici görünebileceğimi bilmiyordum. Kişisel bakıma ayırdığım zaman dilimi gün geçtikçe kayboluyordu oluşturduğum dairenin içinde. Nasıl göründüğümü umursamamanın getirisi olan bu yeni hissi daha çok seviyor, ona tutunuyordum.

Silik bir renk gibi canlılığını kaybetmeye yüz tutmuş suratımda, hiçbir yaşam belirtisi sezilmiyordu. İriliğini yansıtan siyah göz bebeklerim, kahverengi harelerimi tümüyle silmek üzereydi. Beynim bunu yoksunluğun toy belirtileri olarak adlandırırken, yüzümden okunan ruhsuzluk, hissettiğim kıvamı sergilemem için kafiydi.

Parmak uçuma iliştirdiğim kremi isteksizlikle kızarık halkaların üzerine doğru sürüp, sindirdim. Göz çukurlarımda oluşan ve mora çalan kızıl renkler, suratımın solukluğuna tezatlık oluşturuyordu. Onları sevmiyordum.

Ruhumun şeffaflığına sürünmek isteyen hiçbir renge sempati duyamıyordum.

Elimdeki krem tüpünü lavabonun üzerine bırakıp, metal musluğun sapını kavradım. Elimin derisine düşen suyun soğukluğu, dilimin üzerindeki kurumuş tabakayı kaldırıyordu. Dudaklarımın arasına bir avuç suyu iliştirip kuruluğu gidermeye çalıştım. Musluğu kapatıp aynada görüşünüme son bir bakış attım.

Bedenimin varlığından bile şüphe duyuyorken, onu güzelleştirmeye çalışmak ahmakçaydı.

Çağrı'nın beynimi itaatkarlıkla dizleri üzerine çökerten kelimeleri, zihnimin uyuşmayan yanlarında yankılanırken, bana dokunacak olmasının ihtimali bile midemi yerinden sökme isteğimi arttırıyordu. Onu çekici bulduğum anları hatırlamak bile artık sadece midemin asitini damağıma yayıyordu. Biçimli yüzüne defalarca dokunmuş olan ellerim artık ne zaman ürkek bir titrekliği tatsa, kopmalarını arzuluyordum.

Öfkenin silindirinden geçip dilime düşen kelimeler soğuk banyonun zeminine dağıldı. "İt oğlu it."

İçimdeki fırtınanın yarattığı etki uzuvlarıma sinmeye devam ederken, tekrar kusmadan önce kendimi banyodan dışarıya attım. Yatak odamın beyaz halısına değen ayaklarımı isteksiz bir zorlamayla sürürken, önünde durakladığım yatağın ayak ucundaki ayakkabılarıma uzandım. Yatağa çöküp, siyah ayakkabıları ayağıma geçirirken, üzerlerinde durabileceğimden bile şüphe ediyordum. Eskiden ne çok severdim onları giymeyi... Çok eskiden de değil üstelik... Sadece bir kaç ay öncesine kadar... Şimdi bende en ufak bir istek uyandırmıyordu.

Papatya Mezarlığı (Eroin) (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin