🌕 POLİGON | BÖLÜM▪︎24▪︎🍂

832K 9.6K 5.6K
                                    

Hellö 💦


Onun kollarında olmak, bedenimde akılalmaz bir facianın başlangıcına delalet ediyordu sanki. Tenime değen teni bedenimde peri tozlarının barındığı bir dünyaya kapılarını açıyordu ve ben bununla huzur buluyordum. 

"Kime göre doğru, kimine göre yanlıştı. Şu an burada olmak, onun odasında, onun teması altında gözlerinin içerisine bakmak, tercih ettiğim en iyi alternatifti. 

"Ne işin var burada?" 

Anında kendisini gösteren siniri şöyle dursun, bana bakarken öfkesini ellerimle tutabileceğimi hissedebiliyordum ama ağzımı hala açmamışken bana bu soruyu sormasına karşın istemsiz gülme isteğimle karşı karşıya kalmıştım. durumun farkına vardığında ise elin yavaşça ağzımdan çekmiş ve aynı durumda hala bana bakmaya devam etmişti. 

"Seni görmem gerekiyordu." 

"Hadi ya? Kardeşimle geceni şenlendirdikten sonraki durağın benim yanım mı? Yavrum, seni öldürmediğime dua etmen lazım." dedi ve bir anda beni bırakıp arkasını döndü, birkaç adım uzaklaştıktan hemen sonra bana döndü. 

"Bora nerede? Onunla birlikte eve geldiğinizi duydum." demesi üzerine şaşırmadan edemedim. Ne yani duyup hiçbir şey yapmadan odasında takılmaya devam mı ediyordu? Tanrım! Daha düne kadar bu adam, etrafımda Bora dolanacak diye sinirlenen insan değil miydi? Şimdi nereden çıkmıştı bu soğuk, hiçbir şeyi umursamayan haller? 

Derin bir nefes aldım. 

Belki de buraya gelmem hataydı. Belki de her şey sandığımdan da kötü bir hâl alacaktı ve ben bunu durdurmanın eşiğindeydim. 

"Ne o? Bu seni pek de rahatsız etmemiş gibi duruyor." dediğimde bana dönüp öyle bir baktı ki aldığım nefes boğazıma dizilmiş gibi hissettim. 

"Yaptıkların değil, şu an beni rahatsız eden sensin." dedi ve bana öyle bir baktı ki bir an benden iğrendiğini bile düşündüm ama hayır, Çeko'nun oyunlarından sonrasında ona bu durumu yükleyemezdim. Biraz daha mantıklı olmalıydım. 

"Ne yani, güçlü olmak için senin safında yer almamdan hoşlanmadığını mı söylüyorsun?" 

"Yavrum..." dedi ve bedenimdeki elektriklenme yeniden kendisini gösterirken yavaşça bana doğru adımladı. Gözleri, gözlerimden ayrılmamış, iri bedeni beni öyle bir sarmalamıştı ki sanki kolları etrafımdaydı. 

"Güç mü istiyorsun?" dedi ve tam önümde durdu. Yavaşça bana doğru eğildi. Üzerine giydiği eşofmanı ve tişörtü, onun günlük yaşantısındaki halinden ne kadar farklı görünse de hala mimikleriyle ve varlığıyla kötü olduğunu gözler önüne serebiliyordu. 

Yüzü, yüzümle hizalandığı o an usulca dudaklarını ıslattı ve o sözleri söyleyerek karnımda akılalmaz bir sızının oluşmasına sebebiyet verdi. 

"Bana söylemen yeterdi. Sana söyledim. Benim kadınım, benim topraklarımda dilediği her şeye sahip olur." dediğinde bir an kaşlarım çatıldı. Bu genel tavrından hoşlanmamıştım. Söyledikleri ne kadar etkileyici olsa da tatmin etmeyecek kadar bencildi. 

"Bir fark var Ata..." dedim ve bu sefer ben ona doğru bir adım attım ve bedenlerimizin rahatsız edici yakınlığı karşısında ondan çekinmeden başımı geriye atarak kendimden emin bir şekilde konuşmaya devam ettim. "Ben senin kadının değilim." 

Kaşları çatıldı ve bir an yakınlığımızdan rahatsız olmuş gibi geri çekilip yine bana arkasını dönerek odanın içerisinde turladı. 

"Sen ne kadar inkar edersen et." dedi ve olduğu yerde bana dönüp bir elini kaldırarak işaret parmağıyla beni göstererek öfkeli bir şekilde konuştu. 

Karanlık Esaret KİTAP OLUYORWhere stories live. Discover now