2. BÖLÜM: "SÖZ"

1.3K 101 22
                                    

Keyifli okumalar. Yorumlarını benimle paylaşmayı unutmayın. ❣️


Halsey – Sorry

Model – Sarı Kurdeleler


Yalnızca geçmişin ayağına taktığı prangalardan kurtulabilenler gerçek özgürlüğe ulaşır.


2.Bölüm: "SÖZ"

Küçükken annem ve babam her gece masallar anlatırlardı bana. Mutlu biterdi o masalların hepsinin sonu. Kötüler yaptıkları kötülüklerin cezasını çekerken iyiler de sonsuza kadar mutlu yaşarlardı. Ben de hep öyle olur sanırdım; gerçek dünyada da işler böyle işliyor zannederdim.

Sonra büyüdüm.

Fark ettim ki gerçek hayat hiç de masallardaki gibi değilmiş. Hep iyiler kazanmıyormuş. Her hikâyenin sonu mutlu bitmiyormuş. Kötüler de kazanabiliyormuş bazen. İnsanların başına hiç hak etmedikleri şeyler gelebiliyormuş. Bir peri kızı gelip de kötülükleri yok etmiyormuş.

Bunu fark ettiğimde 8 yaşındaydım. Sanırım 'gerçek' kelimesinin ne kadar acı ve hüzün barındırdığını öğrenmek için bir hayli erken bir yaştı. Bisikletten düşünce hissedilen fiziksel acıdan çok daha farklıydı bu acı. Ruhumun en derinliklerinde hissediyordum ve durduramıyordum.

Koşar adım kampüsten içeri girerken okulun en ters hocasının dersine geç kaldığım için kendi kendime söyleniyordum ancak dün gece düşünmekten gözüme uyku girmemişti, ruhumun derinliklerinde bir şeyler fokur fokur kaynarken bedenimin aksine zihnim canlıydı. Bedenim ne kadar dinlenmek istiyorsa zihnim o kadar hareketliydi. Dolayısıyla sabahın erken saatlerine kadar uyuyamamıştım. En son hatırladığım karanlığın yerini aydınlığa bıraktığı o anlarda yavaş yavaş gelen uykumdu. Sonra da...

"Duru!"

Adımı duymamla adımlarımı durdurdum ve sesin geldiği yöne doğru başımı çevirdim. Merdivenlerin önünde bana el sallayan Eliz'i görünce adımlarımı hızlandırıp yanına gittim.

"Günaydın güzellik, seninle kahve eşliğinde sabah sohbeti yapmayı çok isterdim ama Erol Hoca'nın dersine geç kaldım," dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden yanağına bir öpücük kondurup merdivenlerden çıkmaya başladım. "Dersten sonra seni bulurum."

Eliz'i orada bırakıp üst kata çıktım ve sınıfın kapısını sessizce açıp kendimi içeri attım. Ardından da amfinin içinde hızlı adımlarla boş bir yer bulup oturdum. Ancak Erol Hoca'nın radarından kaçamamıştım.

"Size de günaydın Duru Hanım!" Hocanın ima dolu sesiyle bakışlarım ona çevrildi. "Kahvaltı sefanız uzun sürdü galiba."

Uzatmak istemediğim için "Özür dilerim, bir daha olmayacak," dedim ve önüme dönüp çantamdan defterimle kalemimi çıkartmaya koyuldum. Lisede değildik, hocalarla gereksiz tartışmalara girmek pek akıllıca değildi. Özellikle de hoca bölümünüzün en önemli derslerinden birine giriyorsa.

"Ben de öyle umuyorum."

Uzun ve bir daha radara girmediğim bir dersten sonra çantamı toplayıp kampüsün ana bahçesine çıktım ve Eliz'e bakınmaya başladım. Saat öğlene geliyordu ve Eliz'in bu saatleri boş olduğu için buralarda olmalıydı.

Sonbahara girmiştik ve havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı. Güneş eskisi kadar ısıtmaz olmuştu tenimi. Rüzgar ise saçlarımın arasından süzülerek belli ediyordu kendini. Üzerimdeki kot cekete biraz daha sokulurken sıcak bir şeylerin iyi geleceğini düşünüp hemen yanımdaki kafeteryadan birer kahve almaya karar verdim. Kahveleri alıp yeniden bahçeye çıktıktan sonra bakışlarım biraz ilerimdeki kamelyada ders çalışan Eliz'e değdi. Üzerinde açık mavi, çiçekli, baharlık bir elbise vardı. Kahverengi, kıvırcık saçları ise hafifçe esen rüzgar eşliğinde ahenkle dans ediyor gibiydi.

ALESTAOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz