5. BÖLÜM: "SIR"

331 39 11
                                    

Medyaya karakterlerin temsili fotoğraflarını yeniden koyuyorum. Keyifli okumalar dilerim ❣ ❣


Tristan Prettyman – Who We Are

Billie Marten – Milk&Honey


İnsan en derin yaralarını en yakınlarından alırdı. Çünkü en iyi onlar bilirdi zaaflarını, zayıf noktalarını.


5.Bölüm: "SIR"


İrkilerek uyandım. Ne zaman uyuyakaldığımı hatırlamıyordum, hatırladığım en son şey geçmişte yaşadığım o acı anıyı düşündüğümdü. Sanırım düşünceler ağır gelmiş ve zihnim otomatik olarak kendini uyku moduna almıştı.

Yattığım yerden kalkmaya çalışırken başımda şiddetli bir ağrı nüksetti. Gözlerimi kapatıp parmak uçlarımla şakaklarıma baskı yaparken kendimi yeniden yatağa bırakmıştım. Kolay kolay hasta olan bir bünyem yoktu, hatta şaşırılacak derecede çok zor hasta olurdum. Öyle zamanlarda da diğer insanlara göre de daha çabuk iyileşirdim, yaralarım daha çabuk yenilerdi kendilerini. Tan'daki eğitimler sırasında kendimi birçok kez fazlasıyla yaralamış, hatta bir keresinde kolumu kırmıştım. Doktor alçıya alırken kolumun bir aydan önce iyileşmeyeceğini söylemişti ancak on beş gün sonra kontrole gittiğimizde doktorumu da şaşırtacak bir şekilde kolum alçıya gerek duymayacak kadar iyileşmişti. Doktorum ise çok nadir de olsa metabolik olayları çok hızlı gerçekleştiren böyle insanların var olduğunu dile getirmişti.

Bu özelliğimi gerçekten seviyordum. Tabii nadir de olsa bende de baş ağrısı, mide bulantısı gibi rahatsızlıklar görülebiliyordu ancak uzun sürmüyor, çabucak geçiyordu.

Bir süre daha uzandıktan sonra yerimden kalktım ve elimi yüzümü yıkamak için banyonun yolunu tuttum. Aynadaki yansımamla göz göze geldiğim vakit bir süre izledim kendimi. Ela gözlerim bomboş bakıyordu aynadaki aksine. Dudaklarım kuruyarak çatlamış, saçlarım dün gece duştan sonra onları kurutmadığım için darmadağın olmuştu. Soğuk suyla elimi yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımın hala ıslak olan yerlerini kurutup onları tepeden bir topuz yaptım. Üzerimi değiştirmek içimden gelmediği için tekrardan odama uğramadan mutfağa indim.

"Günaydın tatlım."

Babam elindeki gazetenin üzerinden bana bakıp gülümsedi. Saate bakmamıştım ancak kahvaltı hazır, babamlar da evde olduğuna göre 8-9 arası olmalıydı.

"Günaydın," dedim ben de hafifçe gülümseyerek. İpek elindeki tabletten maillerini kontrol etmeye dalmıştı, geldiğimi fark etmemişti. Barış ise ortalıkta yoktu. "Barış nerde?"

"Şirkette işleri olduğu için erken çıktı. Ben de geçeceğim birazdan şirkete. Dersin var mı bugün?"

Zihnimi kontrol edip ders programımı hatırlamaya çalıştım. "Evet. 9.30'da bir dersim vardı. Saat kaç?"

Konuşan İpek'ti. "8.47"

"Sana da günaydın mail prensesi."

"Dün kendime izin vermiştim," dedi oflayarak bana dönerken. "Bir günde nasıl bu kadar çok mail birikebilir anlamıyorum."

Babamın gülüşü kulaklarıma doldu. "Duru o zaman hızlıca kahvaltını yapıp hazırlan. Ben geçerken seni de bırakayım, uyar mı sana?"

"Çok iyi olur."

Kahvaltımı yapıp hızlıca odama çıktığım sırada İpek'in de arkamdan geldiğini görünce şaşırarak ona döndüm. Kapımı kapattıktan sonra yatağın üzerine oturdu ve eliyle yatağa 'otur' der gibi hafifçe vurdu.

ALESTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin