20 - Oyuncak

7.5K 613 21
                                    

"Merhaba Muna. Bakıyorum da oyuncağımla oynuyorsun."

Karşımda ukala ve kendini beğenmiş bir kadın duruyordu. En az benim kadar genç, benden daha diri ve güzeldi. Bakışları yakıcıydı. Karaltılar gibi iğrenç kokmuyordu. Bu da onun garantisiydi. Bu kadın o kadındı. Kızıl kadın. Gayet rahat ve gülümseyerek bana yakınlaştı. Bir adım geri gittim. Yanlış hareket! Ona kendimi güçsüz göstermiştim. Doğal olarak yüzünde memnun bir ifade belirdi. "Oyuncağımla eğleniyor musun?" Kaşlarımı çattım. "O senin oyuncağın falan değil!" dedim ona yaklaşarak.

Geç olmadı mı biraz, bilinçaltım yine her zamanki gibi haklıydı.

Kadında değişik bir şey hissediyordum ve bu beni korkutuyordu. Sanırım gözlerimde de bunu fark ettiği için cesaretleniyordu. Dudak büzdü. "Aa senin gibi uslu kıza böyle çıkışlar yakışıyor mu?" dedi işaret parmağını havaya kaldırıp sağa sola sallayarak. Ve ona eşlik olarak 'cık cık' sesleri çıkartıyordu dudakları. Biraz daha yakınlaştı. Sonra birden yüzü ciddileşti. Kaşlarını çattı. "Bana bak küçük pislik. Ya o kolyeyi bana verirsin ya da ben her şeyini alırım." Gözlerimi kıstım. Gülümsedim alaycı bir şekilde. Ellerimi belime koydum. "Ne oldu? Alamıyor musun yoksa?" diyerek üzülmüş numarası yaptım ve dudak büzdüm.

Bir hışımla dibimde bitti. Dişlerini gösterdi. "Sana bu son uyarım. Bir dahakine bu kadar merhametli olmam." O kadar dibimdeydi ki dişleri yüzüme geçecekti az kaldı.

Yutkundum. Geriye doğru gitti. Yavaş yavaş geri geri adımlar attı. Fakat bakışlarını benden hiç ayırmıyordu. "O kolye yakında eski yerinde olacak," diyerek işaret parmağıyla boynunu gösterdi. Sanırım annem ondan kolyeyi almıştı. Ya da o anneme vermişti. Çünkü tek olabilecek bu. Yoksa annem de onun gibi tehdit ederek mi almıştı? Kafamı sağa sola salladım hızlıca. Hayır. Benim annem öyle bir şey yapmaz.

Onu tanımıyorsun bile, yine haklıydı. Ya da haklı değildi. Belki de annemi tanıyordum. Belki de tanımıyordum. Daha yüzünü bile görmemiştim ki. Nasıl tanıyabilirdim? Gerçeklerle sarsıldı bedenim. Ağaçların dibine gelince kanatlarını açtı. Sanırım kırmızıydı, açıkçası ne olduğu belli olmuyordu çünkü kanatları yıpranmıştı hatta yırtılmış yerleri vardı. Arkasını dönüp uçacağı sırada yanımda biri belirdi. "Neler oluyor? O da kimdi?" Dustin olduğu açıktı. Meraklı Dustin. Derin bir nefes verdim. "Kaltağın teki." Kadın ortalıktan kaybolduktan sonra tepenin ucuna yürüdüm. "Tanrı aşkına beni buradan götür Dustin." Ellerini beline koydu. "Burada neler olduğunu anlatmadığın sürece bir yere gitmiyoruz."

Ortalama yarım saat sonra odamdaydık. Dustin'in kollarından indikten sonra yatağıma uzandım. Gözlerim hemen kapandı. Fazlasıyla yorgundum. "Hala bir şey anlatmadın? Anlatacaksın." Tepeden aşağıya kendimi bırakınca beni yakalamak, eve gelmek zorunda kalmıştı.(nihaha, yaşasın kötülük!)

O geveze geveze konuşurken pencereden bir kanatlı varlık daha içeri girdi. Tahmin edebiliyorsunuzdur.

"Neler oldu Muna? Anlaşabildiniz mi?" Gözlerimi açmış onları izliyordum. Ama hiçte rahatımı bozmadım. İkisi de yan yana iki düşman gibiydiler. Sanki biri siyahı biri beyazı temsil ediyordu. Dustin kaşları çatık bana döndü. "Bakıyorum da bir planınız var." İşaret parmağı ikimizin arasında gidip geldi. "İkinizin." Sky alayla kafasını salladı. "Saçma saçma konuşma Dustin. Ben ve Sky? Asla." Sky'ın yüzünde her zamanki gibi -her zamankiyi tırnak içinde gösteriyorum- terbiyesiz bir sırıtış vardı. Yatakta oturur pozisyonu aldım. Dustin dudaklarını ıslattı ve önüme oturdu. Kanatlarını kapattı. Onunda destansı kanatları vardı. "Muna..." Adımı söyleyişi bile bir harikaydı. Gözlerimin içine baktı. Tanrım... "Ona güvenme, bana güven." Ben de onun gözlerinin içine baktım.

NAİRA‧✕‧Örümceğin Laneti |3K Serisi 1.kitap|Where stories live. Discover now