A.T.▪ 39:"Son Darbe"

6.7K 353 27
                                    

BÖLÜM 39– "Son Darbe"

Bir kafes ve kafesin içerisinde bir kadın. Elleri, ayakları kesik; gözleri boş bakan, dili ise suskun, dudakları kuru...

O kadın, bendim. Benim, kısık ruhumdu. Elleri ve ayakları kesilmiş; gözleri boş bakan... Bendim o. Elimden alınanlar, benden alınanlar, bana verilenler ile kıyaslanamayacak kadar uzundu. Ve bendekileri korumak için ruhumun ifadesine zincir vurulmasına izin vermiş, bile bile koymuştum başımı, o taşın altına.

Güneş ışıkları, beyaz perdenin ardından dahi gözlerimi deliyordu. Savaş, yanımda kıpırdandı; put kesildim. İstemediğim bir şeydi onu uyandırmak. Sahi... nasıl uyumuştum onu bile bilmiyordum. Gece, bir ara, ağlayarak uyandığımı hatırlıyordum. Savaş o kadar endişelenmişti ki, biliyordum ben uyuyana kadar gözünü kırpmadığını. Derin bir nefes alıp, daha da sokuldum ona.

Ah. Ne kadar özlediğimi yeni fark ediyordum, kokusunu. Bu onun parfümü değildi, biliyordum artık. Bu oydu. Onun kokusuydu. Buna bayılıyordum. Ona dönerek, parmaklarımı incitmeden yaralı yüzünde gezdirdim. Birkaç yerde morluk vardı, bir de alnında bir çizik. "Şükürler olsun..." Diye mırıldandım, dudaklarımı, boynuna bastırırken. Cehennem ateşinin gazabından kurtulmayı başarabilmiş yedi zebaniydik biz ve bununla gurur duymuyordum fakat... Şükretmem gerektiğini biliyordum.

O cehennem ateşinden kurtulan zebaniler olarak, bu dünyadaki hiç kimse kadar şanslıydık biz. Fakat sadece biz. Emelimiz için aynı şeyleri düşünemiyordum. Olan şeyler, kaybettiğimiz canlar, ruhumu çürütmüş, içten içe çökertmişti. Yapabileceğim hiçbir şey olmadığından, o kadar da yıkılmış olduğumu düşünmüyordum.

Fakat yine de biliyordum ki, kalbimde büyüttüğüm ve intikamın arzusu ile beslediğim, günden güne daha hızlı körüklediğim öfkemin kavurucu alevi olmasaydı, ayakta duramayacak kadar berbat bir vücuda ve iradeye sahip olurdum.

Pekala.

Her şeye rağmen güneş doğuyordu. İnsanlar, her şeye rağmen gülümseyebiliyordu; tıpkı benim gibi. Çünkü gülmek, artık duygularımıza ihanet değildi. Gülmek, her şeye rağmen gülmek hiçbir şeyin ispatı değildi. Pozitif olmak ve daha nicesi... Bunlar sadece küçük akıllarımıza yerleştirdiğimiz kalkanlarımızdı.

Olan veya olacak olan her şey... Biz ne kadar gülsek de gülümseyen ağzımıza bir yumruk geçiriyordu işte! Savaş, hafifçe esnediğinde, uyandığını anlayarak geri çekildim. Gözleri ve dudakları şişmişti.

Onu hemen o anda öpmek isteyerek dudağımı ısırdım.

"Günaydın..." Diye mırıldandım, ona yaklaşırken. "Günaydın." Diye cevapladı beni, o boğuk sesiyle. Karnıma bir yumruk yemiş gibi oldum. Tanrım. Onu öpmek istiyordum. Dudağım tenine değdiğinde gözlerimi kapattım ve sadece öyle durdum. İçimdeki bu alev, öfkemden kopmuş ve kesinlikle yabancı olduğum bir yol çizmişti, kendine. "Elit?" Diye sordu, Savaş. Titrek fakat kısa bir nefes aldım.

"Tüm gün bu yatakta kalabilirim." Diye fısıldadım, kulağına. "Seninle." Savaş'ın vücudunun kasıldığını hissettim. Gözlerimi kapatarak, elini sımsıkı tuttum. "Seni hissederek."

"Elit..." Diye uyardı beni Savaş, pek de güçlü çıkmayan sesiyle. Bedenimi ona yaslayarak, başımı kaldırdım. "Savaş." Savaş, gözlerini kapatarak, bir süre hareketsiz durdu. "Yapma." Avucumu, göğsüne bastırarak kendimi yukarı ittim ve dudaklarımı, dudaklarına yasladım. Savaş'ın aniden kollarını belime sararak beni kendine çekmesiyle tüm vücudum titredi. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, durmasından korktum. Midem kasılıyor, tenim yanıyordu. Onu daha yakınımda isteyerek, ellerimi saçlarından geçirip kendime daha da yaklaştırdım. Dudaklarının her bir hareketi ile gözlerimin arkasındaki dünya biraz daha kararıyordu sanki. Savaş, elini sırtımda gezdirerek, boynuma ulaştığında, dokunuşlarının getirisi olarak küçücük bir inleme döküldü dudaklarımdan...

Aşka TapanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin