A.T.▪ 32:"Ey Özgürlük!"

8K 325 72
                                    

BÖLÜM 32 -"Ey Özgürlük!"

Ah, özgürlük için çabalayan şehla güvercin, kırdılar mı kanatlarını kanatarak sorularıyla?

Evet, önce sordular.

Öyle bir sordular ki, bakınca adil sanıyordunuz gözlerindeki o masum bakışları. Bakınca, normal sanıyordunuz, hiçbir şeyden haberi olmayan bir insanı sorgulamalarını...

Öyle bir sordular ki, sustum, sustuğum için daha çok sordular. Öyle... Öyle bir sordular ki sadece yüzlerine baktım.

Önce sordular.

Sadece sordular.

Cevap alamadılar. Öfkelendiler. Bağırdılar. Vurdular. Küfrettiler. Kontrollerini kaybettiler... Sustum. Öyle bir sordular ki sadece sustum. Susmam için sordular, tam da konuşmam gereken zamanda, susmamla suçladılar. Suçladılar, sadece suçladılar, beni. Beni ne ile suçladılar!

Ah... Sordular.

Elit dediler. Elit Ajun Sağanak. Polemos York'un evinde ne işin vardı. Sustum... Bir şey söylemedim. Bir daha sordular. Bir daha. Bir daha. Bir daha... Bir daha! Sustum, sustum bir şey söylemedim. Bana, susma hakkımın arkasına sığınmamam gerektiğini söylediler, onlara gerçekten bir hakkım olup olmadığını sordum.

Sormadılar. Vurdular.

Sonra vurdular. Tehdit ettiler. Oynadılar, oyalandılar... Oynayarak oyalandılar. Sonra... Sonra bir sandalyeye bağladılar beni. Tüm dikenlerimi diken diken ettiler. Beni acı ile tanıştırdılar. Beni paramparça ettiler...

Ardından birleştirip tekrar sordular. Bir şey biliyordum, biliyordum işte! Öğreneceklerdi. O nerede. İsyanın kalbi nerede. Polemos York nerede!

Ah, Polemos York... Sordular, sövdüler, vurdular sonra tekrar sordular. Polemos York...

Savaş... Gözlerimi kapatıp hayal ettim kuzguni buklelerinin her bir kıvrımını. Belimi kavrayışını, dudaklarını, sesini... O kuzguni okyanuslarının içerisinde kaybolmayı mesela, yine aynını hissetmek istedim. Yapamadım. Onun olmadığı yerde acı vardı, acı çok yoğundu. Acı güçlüydü benimse sadece kırık kan parçalarım vardı, toplanmasını bekleyen. Ne bekliyordum hala!

Elit Ajun Sağanak, bir zavallı değildi. O acı karşısında yılmazdı. Hani acıyı evcilleştirecektim ben daha? Hani sinekleri avlayıp, güvercini özgür kılacaktım, sonsuza kadar!

Ah, sonsuz. Sonunu bir türlü getiremediğimiz şu yalan sonsuz!

Elit Ajun Sağanak, acı karşısında çığlık atan bir zavallıydı. Zavallı. Zavallı. Zavallı.

"Söyle!"

Hayır. Hayır, söylemeyecektim. Belki de o sandalyede ölür giderdim. Ah, ölmezdim, beni öldürmezlerdi. Beni ölümü arzulamaya başlamam için sadece kamçılarlar, acı içerisinde kıvranmamı izlerlerdi. Tüm hücrelerim elektrik ile sarsılıyordu. Hayır!

Kestiğiniz elektrikleri, üzerimde mi kullanıyorsunuz! Sizin o üç kuruşluk elektriğinizi istemiyorum!

Kimsin, sen, Elit Ajun Sağanak. İşte bu... İşte bu cümle düşmüyordu dudaklarından kel olanın. Beni bir hücreye kapattılar sonra. Su vermediler, yemekte. İstemedim bende. Sadece kapıları yumruklayıp küfrettim, gücüm bitene kadar. Bileklerimdeki yanıklara baktım, buluzumden bir parça koparıp sardım bileklerime. Karanlık bir hücreye kapatmışlardı beni. Kalbim sıkıştı! O idrar izleriyle dolu duvarlar üstüme doğru düştü, beni soluksuz bıraktı. Pis bir nefes işittim, karanlıkta. Ah, hayır, karanlık!

Aşka TapanlarWhere stories live. Discover now