A.T.▪ 28 : EAS

8.7K 377 19
                                    

BÖLÜM 28 - EAS

Uyanmak tam bir işkenceydi. Tüm uzuvlarım tutulmuştu ve başımda iğrenç bir zonklama vardı. Mesanemin dolduğunu ve beni daha da kötü bir duruma sürüklediğini hissetmiştim, sıcaktan dolayı üzerimdeki termal atlet ıslanmıştı, berbat kokuyor olmalıydım. Midemdeki gurultu git gide büyüyordu sanki ve dilimin bir zımparadan farkı kalmamıştı. Bahse girerdim ki, saçlarım tam bir karga yuvasına dönmüştü ve gözlerimin altında koyu renkli halkalar bulunuyordu ama göğsümün üzerinde, kalp atışlarını duyarak ve nefes alış verişlerini hissederek uyuya kaldığım Savaş'ı görünce tüm bunlar anlamını yitirmişti.

Nasıl göründüğüm umrumda değildi, onun umrunda olmadığı sürece. Ve hayır, bunu dert edeceğini düşünmüyordum. Savaş'ı uyandırmamaya çalışarak bin bir zorlukla ayağa kalkıp sessizce sekerek tuvalete yürüdüm. Telefonuma baktığımda, şarjının yüzde otuzlarda gezinip ağzımı bir karış açık bırakmasını beklemiyordum. Evden çıkarken şarjımın dolu olduğuna emindim oysaki. Gözlerimi kısarak saate baktığımda, dudaklarım istisnasız koca bir 'o' şeklini aldı. Buraya üç buçuk veya dört gibi ulaştığımızı düşünüyordum çünkü henüz güneş tam batmamıştı ve şimdi, saat üç buçuktu.

Gece, üç buçuk.

Pekala, endişelenmem gereken ilk şey kesinlikle midemin gurultusuydu. Dışarı çıkarak kendimizi bilmem kaçıncı kere riske atmamızı istemiyordum bu nedenle bu seslere ve baş ağrısına katlanmak zorunda kalacağa benziyorduk. Ve bir de... Bunca zaman, Arda'nın anne ve babamı nasıl idare ettiğini merak ediyordum. Annem, beni birkaç defa arayıp burada havaların nasıl olduğunu sorduğunda, kafam karışmıştı. Babam ise, o günden sonra pes etmiş ve aramayı bırakmıştı. Babamın telefonlarına cevap vermemem kasıtlı yaptığım bir şey değildi, araya hep başka şeyler giriyordu. Bazen Amar, o kibar hareketiyle kolumdan tutup bana bağırıp çağırıyordu, bazense tuvalette veya banyoda oluyordum. Çoğu zaman, Savaş ile oluyordum ve bu normal geçirebildiğim tek zamanlar anlamına geliyordu.

Yaklaşık beş gün önce, tüm finallerimi vermiş ve okul ile bağlantımı kesmiştim. Yarı yıl tatili benim için ilaç gibiydi, devamsızlık sayım o kadar artmıştı ki, bunun sonunun nereye gittiğini kestiremez olmuştum. Bunun için evet, on beş günlük kocaman bir açıklık bana iyi gelecekti. Amar'a Aramis'in nasıl olduğuyla ilgili bir mesaj attım, bana cevap vermeyince sinirlenerek onu aradım. İlk çalışta açmıştı.

Hızlıca.

"Neredesin sen!" Kaşlarım çatıldığında, gerçekten Amar ile normal bir konuşma yapamayacağımızı fark etmiştim. Sayamayacağım kadar çok fazla konuşma.

"Seni ilgilendirmiyor." Diye çocukça bir cevap verdiğimde, haklı olduğumu düşünmüştüm. Ahizenin diğer ucundan küçük homurtular duydusamda sustum.

"Benden bu kadar çabuk kaçamazsın, Sağanak." Dedi, Amar, tükürürcesine. Yüzümü buruşturdum. "Senden kaçmıyorum, Amar. Sorunun ne senin?"

"Bana o fabrikada ne olduğunu anlatacaksın, Elit." Dedi, öfkeyle. İşte bende öfkelenmeye başlıyordum. "Sana anlattım. Her şeyi, tek tek. Anlama zorluğu mu çekiyorsun?" Merdivenleri tırmanırken, kendimi sakinleştirmeye çabaladım.

"Beni delirtiyorsun." Diye homurdandı, Amar, öfkeyle. Dişlerimi dudaklarıma geçirdim, gözüm dönmüştü. "Tanrım, kes sesini! Sana yalan falan söylemiyorum, ayrıca arama sebebim senin saçma bağırtılarını dinlemek değildi."

"Benim, telefona cevap verme nedenim tam da buydu." Dedi, Amar. "Nerede olduğunu söyle, seni almaya geliyorum." Gözlerim yuvalarından fırlayacaktı neredeyse. "Hayır!" Diye tısladım telefona doğru. "Siktir git."

Aşka TapanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin