18.Bölüm 💜 Kırk Yıl

2.8K 320 11
                                    


Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar! 🔮💜

18.Bölüm

Geldiğimiz nokta, Kaiden'ın babasının beni aylar öncesinde hapsetmek için getirdiği yerle aynıydı.

 Koyu renkli orman, kayalar üzerinde çirkin bir görüntü olarak yükselen kaleyi baştan aşağı sarıyor, aylar öncesinde Kaien'a gitmek için çıktığım mağalar yine insan azılısı iblislerle kaynıyordu.

Hapsettikleri onlarca Gölge Diyarı büyücüsünün buralarda esir olduğunu, Jay ve Nicoletta'nın hayaletleri sayesinde öğrenmiştik. Bu yüzden bazı insanların, yalvarıp yakaran sesi rüzgar sayesinde kulaklarımıza değiyordu.

Neden burada olduğumuzu anlamaya çalışırken, Kaiden beni elimden tutarak yürütmeye devam ediyordu. Tozlu, toprak bir yolda ilerliyor kulağıma gelen seslere tepkisiz kalmaya çalışıyordum.

Dudaklarımdan, "Neden buraya geldik?" lafı döküldüğünde bir yandan da arkama bakarak, karanlık mağaraları görebilmeye uğraşıyordum. Herhangi birine umut olabilmek istiyordum.

"Birazdan göreceksin." dedi Kaiden.

Dudaklarımı birbirine bastırdığımda, seslerin Kaiden'ın da kulağına gidip gitmediğine emin olamıyordum. Merakla, "Sen de duyuyor musun?" diye sordu

Kaiden başını bir kez eğdiğinde, "Evet." diye fısıldadı. Yüzündeki ifade, oradaki insanlara yardım edemeyeceğimiz için oluşan buruk bir durumdu. Gözleri neredeyse dolmuş, bakışları hüzünle kaplanmıştı. 

Kaiden'a destek vermek için elini iyice sıkarken, başını kaldırdı ve yanında olduğum için müteşekkir olduğunu gösteren başka bir bakış  daha yolladı. İkimiz de, yolun geri kalanını konuşmadan gitmeye devam ederken, arkadaki çığlıklar git gide azalmaya da başlamıştı.

💜💜💜

Ormanın ortasında bulunan, büyük bir taş heykele geldiğimizde durakladık. Açıklığın orta yerinde, beyaz porselen kaplama melek göğe doğru başını kaldırmış, yüzünü kapatan göz yaşları ile elini dua ediyormuş gibi açmıştı.

Dalgalı saçları, vücudunun büyük bölümünü kaplarken arkasında yükselen iki kırık kanatla neden bu durumda olduğunu sorguluyormuşçasına tuhaf bir ifadeye bürünmüştü. 

Meleğinin ayaklarının dibine, yarım metre uzunluğunda, yuvarlak oval bir taş dikilmiş, üzerine ise büyücülerin kadim dilinde bir şey işlenmişti. Kaiden sayesinde dilin neredeyse yarısını anlayabiliyordum. Bu sayede yazıyı okumam çok güç olmadı.

"İyi bir dost, kanatsız bir melek... Glory Anderson. Kartal yılının ilk çeyreğinde vefat etti." yazıyordu.

Şaşkınca Kaiden'a baktığımda, "Beni neden Glory'nin mezarına getirdin?" diye hesap sordum. "Burada ne işimiz var?"

"Sana yapacağım açıklama, burada gizli Siena." diye yanıt verdi. "Ben bu mezara her yıl, Glory'nin ölüm yıl dönümünde geliyorum. Bu doğru. Neredeyse birkaç saat geçiriyor, bazı zamanlar bu yarım günü de bulabiliyor."

"Sen ne  anlatıyorsun?"

"Sakin olursan, lafıma devam etmek istiyorum."

Kollarımı birbirine bağladığımda, Kaiden'ın anlattıklarıyla öfkeden köpürüyordum. Kıskançlıktan sinir krizi geçirmek diye bir an varsa, bunu yaşamam an meselesi idi.

"Glory öldüğü zaman onu yanımda da tuttum. Bu da doğru. Ancak sebebi Glory'e aşık olmam ya da onsuz yapamam değildi. Onun mezarına geldim. Çünkü amacım tek şey, bunu hazırlayabilmekti."

Büyüler Kraliçesi 2 (Bitti)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن