1.Bölüm 💜 Mağara

6.3K 564 45
                                    

EVeet arkadaşlar... Arayı çok açmadan yeniden ve yine Büyücüler Kraliçesi hikayesinin 2.kitabı ile karşınızdayım. Bu eserde de sizi mutlu etmeyi, yüzünüzde biraz olsun tebessüm oluşturmayı amaçlıyorum. Eleştirileriniz ve yorumlarınız benim için altın değerindedir.

Lütfen beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar! 💜🔮

NOT: HİKAYEYE İZİNSİZ REKLAM YAPANLARIN YORUMLARINI SİLİYORUM.

1.Bölüm

Gözlerim rutubetin, duvarları yeşile çevirdiği geniş mağara ağzında gezindi. Islak yosun tabakası, çirkin bir yeşil rengiyle duvarı baştan aşağıya geziyor duvarlardan süzülen su damlaları mağaranın zemininde birikerek, bilek boyu küçük bir gölet oluşturuyordu.

Koyu siyah taşlardan dolayı, göletin rengi de bir o kadar koyulaşmış, zemindeki toprak ise çamura dönüşerek hiçbir yerin kuru kalmamasına sebep olmuştu.

Oturduğum yer dahil, her yer ıslak bir çamur tabakasıyla kaplı olduğu için, ilk gün bana zorla giydirilen açık mavi elbisemi aynı şıklıkta bulmak imkansızlaşmıştı. 

Elbisenin yerlere dokunan etek kısmı, diz boyuna kadar çamurlarla kaplanmış sırtımı yasladığım noktalarda ise yosunların yeşil rengi de çamura katılarak elbisemi tamamen mahvetmişti. Tabi el ve ayak bileklerime takılan kalın zincirleri saymazsak, bu kirlilik problemi ufak bile görülebilirdi.

Bu çirkin ortama istinaden, duvarların küçük bir köşesine benim için yapılmış olan taştan bir yatak mevcuttu. Üzerine sırf laf olsun diye keçeden yapılma bir şilte koymuş, yastık olarak samanlardan doldurma küçük bir kırlenti uygun görmüşlerdi.

Her gün yiyeyim diye bırakılan el kadar bir somun ekmek, çoktan soğumaya yüz tutmuş buğdaydan yapılma yoğun kokulu bir kasede çorba mevcuttu. 

Mağaranın tam ağzına, paslanan iri demir parmaklıkların tam önünde bekleyen tepsideki yemekler artık sadece midemi bulandırıyor, bir zamanlar restoranımızda pişirdiğimiz güzel kokulu yemeklere büyük bir özlem duyuyordum.

Güzel bir tavuk yemeği yemeyeli, ya da en basitinden sulu bir elma kemirmeyeli uzun bir zaman olmuştu. Belki bir, belki de iki ay aydır burada tutulduğum için günlerin ne zaman başlayıp ne zaman bittiğini de kestiremez olmuştum.

Sadece parmaklıkların arasından görülen foşurdayarak akan nehrin, yukarısını görebiliyordum. Küçük bir tepenin arasında, oyularak dökülen şelalenin üst kısmındaki gökyüzünün sadece küçük bir kısmını izleyebiliyor, buradan sızan ışık ile gece mi yoksa gündüz mü olduğunu anlayabiliyordum.

Onun dışında her şey büyük bir hiçlikten ibaretti. Ölüm zindanlarındaki gibi beni yoklamaya saf bir peri yerine, çirkinlikleriyle dikkat çeken iblisler geliyordu. 

Güneş tam tepeye yükseldiğinde, kurbağa yüzleri ve sırtlarında yükselen sivri tırnaklı sülüksü yeşil kanatlarıyla mağaraya geliyorlar korkutucu homurtular çıkararak bir tas çorba ve ekmek bırakıp öylece gidiyorlardı.

Konuşma konusunda dilsiz olduklarını varsayıyordum. Çünkü ne zaman bir şey sorsam anlamsız homurtular ya da diş gıcırdatma dışında herhangi bir şey söylemiyorlardı. Kim bilir  belki de onların konuşma biçimi buydu.

Ancak bugün bir şeylerin farklı olduğunu biliyordum. Sadece bir kez değil, geceden bu yana üç kez bu iblisler tarafından ziyaret edilmiş beni izleyen mor bakışlarıyla iyice huzursuz etmişlerdi. Şüphesiz burnuma kötü kokular geliyordu ve bunun ne olduğunu bilememek beni genel anlamda rahatsız ediyordu.

Dördüncü kez geldiklerinde, üç kişiydiler. Şişman bedenleri ile mağaranın geniş ağzını kapatırlarken, içlerinden biri garip olan bir şey yaptı ve uzun parmaklarındaki demir anahtarla mağaranın kapısını açtı.

Büyüler Kraliçesi 2 (Bitti)Where stories live. Discover now