1. Bölüm

8.3K 439 137
                                    

Bahar çok güzel mevsimdi. Susmak bilmeyen kuş cıvıltıları, sabahları tatlı serin, öğleden sonraları ılık olan hava, bembeyaz pamuk gibi bulutlarla kaplı gökyüzü, yemyeşil ağaçlar, yeni açmış mis gibi kokan çiçekler, sokaklarda enerji dolu insanlar ve insanı şişman gösteren kalın montlarla kazakların dolapların en diplerine kaldırılması...

Seçil gökyüzüne bakarak temiz havayı derin derin soludu. Beyaz bulutların arasından görünen gökyüzünün mavisi çok güzeldi. Tıpkı çocukken sahip olduğu pastel boyalardaki açık mavi renk gibiydi.

"Geldim geldim! Çok bekletmedim değil mi?" Burcu elinde kahvesiyle koştururken bir yandan topuklularının azizliğine uğramamaya, bir yandan da almak için arkadaşını beklettiği kahvesini dökmemeye çalışıyordu. Seçil onun topuklularla can çekiştiğini görünce "Asla şu kurumsal görünme hevesini anlayamayacağım. Koskoca iş merkezinde kıyafet serbestisi olan sayılı şirketlerden birinde çalışıyoruz, senin şu haline bak! İlla şık şıkıdım giyineceksin. Olmuyor işteee! Kasma artııık!" dedi tane tane vurgulayarak.

Burcu iş arkadaşına gözlerini devirerek baktı. "Çok biliyorsun sen! Sana ne kızım! İyi hissetmeye çalışıyoruz burada. İnsanın giydikleri önce kendini mutlu etmeli diye boşuna demiyorlar. Beni mutlu ediyor giydiğim, seni etmiyorsa bana ne!"

Seçil bu konuda öğlene kadar Burcu'yu yeterince darladığını düşündüğünden, dönüp ofislerinin olduğu binaya doğru yürüdü. Burcu da çıt çıt çıt onun yanında hemen yerini aldı.

"Sen niye almadın kahve? Asla bol süt köpüklü bir kahveye hayır demezdin?" diye sordu Seçil'e.

Seçil omuzlarını silkti. Öğlen çok yediği için şu an tıka basa doluydu ve inanılmazdı ama tek lokma alacak yeri yoktu. "Daha sonra belki."

Burcu sırıttı. "Gel yukarı çıkmadan şurada iki dakika bir sigara içeyim."

Seçil buna da bıkkın bir nefes vermek dışında bir tepki vermedi. Burcu'yla beraber sigara içme alanının oraya geçip, arkadaşı bir sigara yakıp dumanını içine çekerken bekledi.

O sırada birçok kişinin dikkati tek bir noktaya kaydı. Şirketlerinin genel müdürleri, yanında bir genel müdür yardımcısı bir de departman yöneticisiyle beraber ofisin olduğu binaya giriyordu. Adamın ayak bastığı en az yüz metrekarelik alanın aurası değişiyordu. Kendi güzel gülüşüyle ışık saçtığı yetmezmiş gibi, yanındaki iş arkadaşlarını da güldürerek enerjisini onlara bile bulaştırıyordu.

Seçil'e sorsalar bu adamı 'yürüyen maskülenite' olarak tarif ederdi. Tamam, her erkek yürürdü zaten ama Seçil'in aklına başka hitap şekli de gelmiyordu. Yakışıklı maskülenite diyemezdi. Gayrimüslim maskülenite falan derse de biraz ırkçı bir tabir olurdu. Ondan tercih etmiyordu, prensiplerine tersti. Ama bu adamın erkeksiliğinin tartışmaya kapalı olduğu kesindi. Mesela bu adamı hiç naif şeylere ilgilenen biri olarak hayal edemiyordu. Spor yapıyorsa dümdüz koşmuyor, karate gibi, boks gibi sert sporlar yapıyor olmalıydı. Edebiyatla ilgileniyorsa kesin şiir miir bilmiyor, kanlı manlı cinayet romanları falan okuyor olmalıydı. Doğa yürüyüşü yapmıyor, dağcılık yapıyor olmalıydı. Aşk filmi izlemiyor—bunu çoğu erkek izlemiyordu gerçi—savaş filmi izliyor olmalıydı. Slow müzik dinlemiyor, heavy metal dinliyor olmalıydı. Kısacası bu adamdan sadece asi şeyler bekliyordu. Hem de adamla pek sohbeti olmamasına rağmen.

Bir de gizemliydi tabii. İş hayatı anlamında oldukça şeffaf görünen bir adam olsa da, söz konusu kişisel hayat oldu mu birkaç temel şey dışında bir şey bilemezdiniz.

Ama Seçil'in bu kısımda da bir fikri vardı. Tahminlerine göre, Aris Karayani kişisel hayatında da zor bir adamdı. Tabii bu da ailesinin ve ayrıl-barış sevgilisi Lena Kaplan'ın problemiydi. Seçil'in iş hayatında bir zorluğa neden olmasındı, başka da bir derdi yoktu.

Etkili AnlaşmaWhere stories live. Discover now