10. Bölüm

2.9K 356 109
                                    

Aris Cihan'ın dehşet içindeki bakışlarının farkında olmadan, masadaki kağıtlarda bir noktaya dalıp gitmiş, kalemini çevirip duruyordu. Atıf'ı biraz bile dinlediği yoktu. Psikopat gibi tek bir noktaya boş boş, her zamanki o kızgın bakışlarıyla bakıyordu. Toplantının ilk on beş dakikasında konuşmuş, sonra genel müdür yardımcıları konuşmaya başladığında Aris yavaş yavaş zihnen ortamı terk etmeye başlamıştı.

Arkadaşının rezil olmaması adına son çare ona mesaj attı. Aris toplantılarda telefonuna sadece göz ucuyla bakar, asla geleni gideni açmazdı. Neyse ki titreyen telefonuna yine göz ucuyla bakmıştı. Ve Cihan'dan mesaj geldiğini görünce ona bir bakış atarak mesajı açmıştı.

'Şu an manen burada olmadığının farkındasın değil mi? Ve yüzüne bakınca anlaşılıyor'

Aris gelen mesajdan sonra ışık hızıyla toparlandı. Daha dik oturdu. Atıf'a bakmaya başladı. Gözlerini birkaç kez kırpıştırdı. Kendine gelemeyince önündeki kahvesinden içti. Tabii ki de tüm hafta sonundan beridir düşündüğü tek bir şey vardı. Seçil.

Normalde rüyalarını daha kalktığı andan bir saat sonra unutan bir insandı. Şu ana o rüyanın esamesi kalmamış olmalıydı. Aradan kaç gün geçmişti... Ama ne o rüyayı unutabilmişti, ne de bir öncekini unutabiliyordu. Üstelik hafta sonunu Lena'yla beraber Bozcaada'da geçirmesine rağmen unutamıyordu.

Hafta sonu artık hissettiği rahatsızlığın ulaştığı boyuttan ötürü Lena'dan yine ayrılacak konuma gelmişti. Kafayı yemesine ramak kalmıştı. En nihayetinde saçmalamaması gerektiğini sürekli kendine telkin ederek toparlanmaya çalışmıştı. Lena'dan ayrılsa ne olacaktı? Hemen ayrılabilirdi, hiç problem değildi. Nasılsa iki hafta sonra kendi kendilerine olmasa, ailelerin baskısıyla yine barışacaklardı.

İlk kez diğerlerini dinledikten sonra uzun uzun yorumlar yapmadan bir toplantıyı bitiriyordu. Yine de bir iki kelam etmişti, ekibin etrafında salak gibi durmak istememişti ama herkes onda bir çeşit yorgunluk olduğunun farkında olmalıydı.

Bilgisayarlar dosyalar toparlanarak büyük toplantı odasından çıkarken Cihan yine arkadaşıyla konuşmak için oyalandı. Herkes gittikten sonra ona yanlayıp "Bu pazartesi uyuşukluğu değil. Ki olsa bile sende pazartesi uyuşukluğu asla olmaz. Lütfen aylar sonra çıktığım ilk tatil bana yaramadı deme?" diye fısıldadı.

Aris'in yüzü asıldı. Hem de hiç yaramamıştı. Hiç de hayal ettiği gibi geçmemişti.

"Canımı sıkan şeyler var," dedi Aris. Ama henüz kendine bile itiraf edip kabullenemediği gerçekleri başkasına anlatabileceğini sanmıyordu.

"Ne gibi? Çözmeye çalışalım?" dedi Cihan da.

Aris ona bakıp gülümsedi. "Bu sefer beraber çözebileceğimiz şeyler değil. İşle alakalı değil zaten."

Cihan'ın kaşları hayretle kalktı. "Senin canını iş dışında sıkan bir şey olması kıyamet alameti olabilir."

"Boş ver. Elbet çözeceğim yani."

"Tatillere bilenmeyeyim yani, değil mi?"

"Bilenme bilenme." Aris hafifçe güldü.

"Belki de doğru insanla tatile gitmelisin. Yani benimle. Hala etkinlikten sonrası için delilik yapma şansımız var. Geç kalmış değiliz. Haziranın başı çok mantıklı tarih. Havalar sıcak olacak ve okullar kapanmamış olduğu için ortalık henüz kalabalıklaşmamış olacak."

Aris'in içi bunun fikriyle kıpır kıpır oldu. Gerçekten hiçbir şey yapmadan oturacağı, kimsenin ona bulaşmayacağı, Lena'nın sürüklemelerine, zırt pırt öpüşlerine maruz kalmadığı bir tatil çok iyi olurdu.

Etkili AnlaşmaWhere stories live. Discover now