Bölüm On Üç: Sefer Kararı

41 6 26
                                    

   Prens William ile taht odasından ayrıldıktan iki saat kadar sonra kahvaltı için tekrar görüşecektik.

    Odadan çıkıp uzun koridorda yürürken annesi gibi sarışın olan Prens Sam ile karşılaştım. Başını eğerek selam verdi. "İyi sabahlar dilerim leydim."

   Eteğimi tutarak hafifçe dizlerimi kırdım.
"Size de iyi sabahlar dilerim Prens Sam."

   Beni birkaç saniye baştan aşağı süzdükten sonra yeşil gözlerini mavi gözlerime kenetledi. "Umarım sizinle en güzel şekilde ilgileniyorlardır leydim."

   Başımı öne eğerek onayladım. "Herşey çok iyi ilerliyor, düşünceniz için minnettarım."

   Parmağını bana doğru uzatarak merakla gözlerini kıstı. "Nereden geliyorum demiştiniz?"

   Vücudum ve ruhum aynı anda gerildi. Ah, keşke yalan üretebilmek konusunda biraz daha yaratıcı olsaymışım!

   O an kurtarıcı meleğimin eli belimi sardı, Castom'un Veliaht Prensi William Aaron Castom.

   "Sofrada kuzey kesimlerinden geldiğini belirttiğimi sanıyordum kardeşim." 

   Prens Sam elini gelişigüzel bir şekilde salladı. "Ah, ne kadar aptalım, unutmuşum."

   Prens Sam daha fazla bir şey söyleyemeden Prens William çoktan benimle birlikte yürümeye başlamış, ikiz kardeşini geride bırakmıştı.

   Yemek odasında yalnızca Prenses Julia vardı. Bir sandalyede oturmuş tırnaklarıyla oynuyordu. O da bizim gibi erken gelmiş olmalıydı.

   Bize sıcak, hafif bir tebessüm yolladı. Turuncu saçları ve mavi gözleriyle oldukça dikkat çekici bir güzelliğe sahipti. Ailenin en büyük çocuğuydu ve 26 yaşındaydı.

   Mutfaktaki durumları kontrol etmek adına odadan çıktığında Prens William'a döndüm. "Yanlış anlamazsanız ve nedeni özel değilse size birşey sormak istiyorum."

   Parmak uçlarını hafifçe dizlerime değdirdi. "Tabiki sorabilirsiniz." -niz ekini ima yapmak istercesine bastırarak söylemişti. Bu hareketi istemeden dudaklarımda küçük bir tebessümün filizlenmesine sebep oldu.

   "İnsanlar ülkelerini yöneten soylu kişilerle, efendileriyle böyle konuşur sevgili prensim, daha önce hiçbir prensin sıradan bir insanla böyle konuştuğuna şahitlik etmemiştim doğrusu."

   "Bir hafta öncesine kadar hiçbir iletişime bile şahit olmamıştın Sara, sürekli insanlarla iletişim kurmuş birisi gibi konuşma." Dedi içimdeki ses. İçimdeki ses kulaklarımda yer edinmese de ben onu bir şekilde duyuyordum, ve bu çok rahatsız ediciydi.

   Parmaklarını saçımın bir tutamının arasına geçirdi.

   "Sıradan bir insanla değil, yüreğimin efendisiyle konuşuyorum ama," 

   Yüzümdeki gülümseme yerini alevlenen yanaklarıma bıraktı. Bir süre yeşil hareleri beni izledikten sonra parmaklarına doladığı bir tutam saçıma döndü.

   "Sorun neydi?"

   Yüreğimin çarpışı göğe ulaşmışken ne söyleyeceğimi nasıl hatırlayabilirdim? Hepsi bir anda bir bulut olup gitmişti. Çünkü o an zihnimde onun dışında başka hiçbir şeye yer yoktu. Sadece ona yer vardı, William Aaron Castom'a.

"Ablamı soracaksan evet, o bizden farklı çünkü ailemizin öz çocuğu değil. Beş yaşındayken ailemin çocuğu olmadığından onu evlatlık almışlar. Öz babası, babamın çok yakın bir dostuymuş," Derin bir nefes verdi. "Ne yazık ki annesi ve babası da ölünce," Gözlerime baktı. "Bizim ailemizden biri oldu. Eşiyle de Castom'un askeriyesini ziyaret ettiği zaman tanışmıştı. Eniştem orada gönüllü askerlik yapıyordu."

Gülümsedim. "Ne güzel." Zihnimde yer bulan soruyla kaşlarımı kaldırdım. "Sorumun bu olduğunu nereden anladınız?"

Dudağı sağa doğru kıvrıldı. "Bu zamana kadar kim sorusuna 'Yanlış anlamayın' diye başladıysa bu soruyu sordu çünkü. Ama bu soru kulağıma ilk defa bu kadar güzel geldi açıkçası, sorunun sahibinden olsa gerek."

Ah! Bu genç adam sürekli kalp ritmimle oynamak zorunda mıydı?! Bu yaptığınız hiç hoş değil William Aaron Castom!

"Peki bu kadar sikayetçiysen neden bu olaylar seni rahatsız etmek yerine heyecanlandırıyor?" Diye sordu iç sesim. Sevgili Sara Caren'ın iç sesi, senden rica ediyorum, kapa çeneni.

Söylediğine ne cevap vereceğimi bilemiyordum bu yüzden yeniden içeri giren Prenses Julia'yı kurtarıcı meleğim olarak nitelendirdim.

Hemen ardından Prenses Samantha girip Prens William'ın tam karşısındaki sandalyeye oturdu. "Ne zaman gidiyoruz Geripca'ya?" Prens William gözlerini 18 yaşındaki küçük kız kardeşine çevirdi. "Biz değil Samantha, ben, babam ve diğer prensler gidiyoruz, kadınlar burada kalıyor."

   Samantha ani bir hareketle kemerindeki  kabzadan hançerini çıkarıp yemek masasına sapladı. Hançerin sapını tutmayı sürdürürken abisine doğru eğildi.

   "Kadınlar mı?" Kaşlarını kaldırdı. "Cinsiyet ayrımı için verdiğim mücadeleyi çok iyi bilip beni bu konuda takdir eden sen mi söylüyorsun bunları abiciğim?"

   Prens William da aynı öfkeyle ayağa kalkıp avuç içlerini masaya yasladı. "Evet, kadınlar burada kalıyor çünkü bizden sonra ülkeyi en iyi yöneten sizsiniz. Sen bu ülkeyi diğer prenslerden çok daha iyi yönetebilecek güce ve zekaya sahipsin. Eğer diğer ülkeler Geripca'daki kalkanın yok olduğunu öğrenirse yedi ülkeyle karşı karşıyayız demektir. Herkes Geripca'yı topraklarına eklemeye gelecektir. Yedi ülke birden karşı karşıya gelirse ne olur, söyleyeyim. Daha önce hiçkimsenin görmediği, hiçkimsenin şahit olmadığı, hiçkimsenin duymadığı bir savaş gerçekleşir ve ben bu savaşta ülkemiz için değerli bireylerin ölme ihtimalini göz önünde bulundurmak istemiyorum-"

Samantha sertçe ellerini masaya çarptı. Sesi tüm salonda yankılandı. "Ben onlardan daha iyi savaşabilirim!"

Prens William da aynı şekilde sesini yükseltti. "Sen onlardan daha iyi savaşabilirsin ancak onlar ülkeyi senden daha iyi yönetemez!"

Samantha işittiği cümleyle sakinleşti. O sakinleşince Prens William geriye çekildi.

"Cinsiyet ayrımından benim de ne kadar nefret ettiğimi biliyorsun, nasıl böyle bir düşünce yapısına sahip olma ihtimalim için zihninde yer ayırabilirsin? Oraya gidip herkesi parçalara ayırabilecek gücün var ancak riske atamam. Olur da bize birşey olursa ülkeyi en iyi yönetebilecek olan da Geripca'ya giderken buraya uğrayan ülkeleri durduracak olan da sensin."

Omuzlarını dikleştirdi. "Ve sevgilinle gurur duyabilirsin, korkaklık etmek yerine henüz kesinleşmemesine rağmen savaşa kendi rızasıyla katıldı."

Bunu duyunca Samantha'nın yüzünde bir tebessüm oluştu. "Nişanlını bugünlük ödünç alacağım, beraber eğitim alanına gideceğiz."

Prens William'dan önce gülümseyerek yanıt verdim. "Seve seve prenses Samantha."

Selamlarrrr, ben geldimmm.

Bölümler şu aralar biraz gecikiyor bazı problemlerden dolayı, kusura bakmayın.

Elimden geldiğince bölüm atmaya çalışacağım.

Biraz da bölüm hakkında konuşalım, nasıl beğendiniz mi bölümü?

Kitaba yeni eklenen karaklerler hakkında şuanlık ne düşünüyorsunuz?

Kitap ile ilgili herhangi bir bölümde anlamadığınız veya merak ettiğiniz birşey var mı, varsa söylerseniz çok sevinirim.

Böylelikle size bir açıklama yapabilir veya bir özel bölüm yazabilirim.

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın, kendinize çok iyi bakın, mutlu kalın :)

                                               ~Aleyna

Kimsesiz TahtWhere stories live. Discover now