Bölüm Üç: Seçimler Ve İlkler

108 7 17
                                    

Bazen hayatımızda önemli seçimler yapmamız gerekir, bu seçimler canımıza mâl olsa bile.

Bu seçimleri yapma sebebimizin ardında açlık olabilir, susuzluk olabilir, nefes olabilir, huzur olabilir,korku olabilir, temiz hava almak olabilir veya içinizdeki öfkeyi körükleyen ateş parçası olabilir.

Sanırım bu sebeplere olan arzum, mantığıma ağır bastı. Prens William'ın bana doğru uzattığı elini tuttum ve ayağa kalktım.

Elim yumuşak avuç içlerinin arasındayken ürkek bakışlarımı yakaladı, avuçlarımızdan ayrılan yeşil hareleri. Gözlerime bakıyordu, evet ancak normal bir bakış değildi. Birden fazla duygu geçiyordu gözlerinden. Ve ben gözlerinden geçen duygulardan hiçbirinde kötülüğün tek bir kırıntısını dahi görmedim.

"Bana güvendiğin için pişman olmayacaksın," yutkundum. Yüzümü karanlık kuyuda dakikalarca her bir santimine kadar dikkat kesilerek inceledi.
"Adın ne senin?" Dedi en sonunda.
"Sara," Dedim kısaca. "Sara Caren Mannelig."

"Sara," diye tekrarladı kısaca. "Ne güzel bir isim." Omuzlarını dikleştirdi. "Pekala Sara," İşaret parmağını kuyuya sarkıtılan ipe doğrulttu. "Şimdi yukarı çıkacağız ve beraber yeni evine gideceğiz."

Gözlerim dolmuştu tekrardan. "Prens William," başından beri gözlerimden başka yöne kaymayan harelerine baktım. "Ben buna hazır mıyım bilmiyorum."

Suratımı avuçlarının arasına aldı beklemediğim bir anda. "Hazırsın Sara, hazır olmalısın." Birkaç adım geriledim. Uzun boyundan dolayı suratını görmek için kafamı hafifçe yukarı doğru kaldırdım.

Kahverengi saçlara ve yeşil gözlere sahipti. Uzun boyuyla, geniş omuzlarıyla, damarlı elleriyle oldukça yakışıklı bir adamdı.

Elini tekrar bana doğru uzattı. "Güven bana Sara," ona doğru ilerledim ve uzattığı elini bu sefer daha sıkıca tuttum. Ve ben hayatımda ilk defa birine karşı güven duydum.

Yavaşça beni kendine yaklaştırdı ve belimden kavrayarak yukarı kaldırdı. Ayaklarımın yerden kesilmesiyle ince kollarımı havaya kaldırdım ve aşağı sarkıtılan ipe tutunarak yukarı tırmanmaya başladım.

Kuyunun tepesine ilk çıkan ben oldum. Prens William'ın danıştığı adam, kuyunun tepesine varmamla birlikte kollarımın altından tutup kaldırarak kuyudan tamamıyla çıkmamı ve ayaklarımın kuru otlara değmesini sağladı.

Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktığımda bu harabelerle dolu ülkede bu kadar güzel bir manzarayla karşılaşabileceğimi tahmin etmemiştim. Lacivert gökyüzünü, gözüme küçük görünen, ama aslında ne kadar büyük olduklarını bildiğim yıldızlar çevrelemişti.

Ben hayranlık içinde gökyüzüne bakarken Prens William kuyudan tamamıyla çıkmıştı. 9 Aralık 1244 saat 02.24, yeryüzüne ilk defa ayak bastım.

Bugün birden fazla ilk gerçekleştirmiştim hayatımda.

Suratıma vuran soğuk rüzgarın etkisi dudaklarımda istemsiz bir tebessümün oluşmasına yol açtı. Bu serin rüzgarın saçlarımın arasında dans etmesini sevmiştim.

Kafamı çevirip arkama baktığımda Prens William'ın, elinde büyük sandıklarla harabe şatodan çıkan birkaç adamın yanına gittiğini gördüm. Şatodan çıkan adamlar onun muhafızlarından bazıları olmalıydı.

O kalabalıkta duran insanlara çevirdim bu sefer bakışlarımı. Tuhaftı, buradaki insanların hiçbiri bana Prens William gibi bakmıyordu. Onun bakışları şefkat doluydu, bana sanki karşısında dünyadaki en güzel kızı duruyormuş gibi bakıyordu.

Ama buradaki insanlar bana sanki karşılarında pis bir canavar varmış gibi bakıyorlardı. Sanki bataklığından yeni çıkmış bir kurbağa gibi, sanki çamura düşmüş bir kedi yavrusu gibi, sanki... benden iğreniyorlarmış gibi...

Ellerimi önümde bağladım. Aralarından otuzlu yaşlarında bir kadın konuştu. "Bu kız iğrenç kokuyor, en son ne zaman yıkandın sen?" Açık sözlülüğü canımı yakmıştı. Benim yaşlarımda bir genç katıldı araya. "Yapmayın ama, bir kuyuda hapis kalması onun suçu değil." Bir kişi daha konuştu. Tahminen kırklı yaşlarındaydı. "Prens William onu birkaç dakika içerisinde öldürdüğünde üstüne ceset kokusu da sinecektir. O zaman daha katlanılmaz bir kokusu olur."

Ölüm, ceset...

Duyduğum kelimeler korkuyla gözlerimin büyümesine ve geriye doğru birkaç adım atmama sebep oldu.

Ve sonra kendimden hiç beklemediğim bir ilki gerçekleştirdim. İnce bacaklarıma olabildiğince kuvvet uyguladım ve koşmaya başladım. Koştukça sesler kulağımda kısılıyordu. Uzaklaştığım bölgeye dair dikkatimi çeken tek ses Prens William'ın beklemem için bağırmasıydı.


Selammmmm, nabersinizzzz?

Nasıl beğendiniz mi bölümü?

Şuana kadar en sevdiğiniz karakter ve en sevdiğiniz sahne hangisi oldu?

Yorumlarınızı belirtmeyi unutmayın, kendinize çok iyi bakın :)
                            
                                           ~Aleyna

Kimsesiz TahtWhere stories live. Discover now